Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Yavaş yavaş yüzeceksin Mençuna'nın sularında

Yavaş yavaş yüzeceksin Mençuna'nın sularında

Yazın en sıcak günlerini yaşıyoruz. Biraz serinliğin herkese iyi geleceği kesin. Şu sıralar Türkiye’nin en soğuk yeri Karadeniz. Kendimi üç günlüğüne memleketin en yeşil, en güzel yaylalarına attım. Şehir merkezileri kasıp kavrulurken, Karadeniz’de yağmur altında gezdim. Soğuk şelalede yüzdüm. Çağlayanın altına girdim. Ağzımdan çıkan tek söz “Buz gibi...” oldu...

Serkan OCAK / serkan.ocak@hurriyet.com.tr

Her yıl bir kez de olsa Karadeniz’i görmesem, yaylalara çıkmasam içimde bir eksiklik hissediyorum. Neyse ki bu hissim hafta başı geçti. Üstelik bu kez hiç bilmediğim yerlere gittim, daha önce hiç yapmadığım şeyleri yaptım. Artvin’deki Kamilet Vadisi, Doğu Karadeniz’in en bakir kalmış yerlerinden biri. Çünkü burada düzenli bir yaşam yok. 35 kilometrelik vadi boyunca toplam ev sahibi 17. Olanlar da çay bahçesinin yanlarında birbirinden bağımsız evler. Dereye ne bir atık gidiyor, ne de başka bir pislik. Karadeniz’in en temiz suyu burada.

Bu vadinin derinliklerinde bir de şelale var, Mençuna. 60-70 metrelerden dökülen, döküldüğü yerde küçük de bir su birikintisi oluşturan, suyu buz gibi muhteşem bir şelale... Arhavi’ye ilçesinden gidilen Mençuna aslında bölgenin en çok ziyaret edilen noktalarından biri. Yıllardır istememe rağmen ilk kez gittiğim, yeni keşfettiğim bir güzellik.

Vadiye girdikten sonra Ortacalar Köyü’ndeki Çifte Köprü’yü geçer geçmez 3.5 km sonra varıyorsunuz Mençuna’ya. Araçlar restoranın önüne park ediyor. İsterseniz bir yorgunluk kahvesi için ya da açsanız başka bir yerde örneğine rastlayamayacağınız Necla Can’ın otlu muhlamasından yiyin (14 TL). Aç değilseniz bile en azından kestane balının tadına bakın. Karakovan balların tadı, aroması enfes (Kilosu 200TL).

Dört çeker kara lastik

Daha sonra yukarıya doğru yaklaşık 400-500 metre yürüyeceksiniz. Laz Musa’da çay içmeyi dönüşe bırakın. Üstelik kazanda kaynayan süt mısırlardan da yiyin.

Hayatınızda gördüğünüz en güzel asma köprülerden birini geçeceksiniz. Ama sıkı durun, isterseniz Laz Musa’nın hemen köprünün başında kiraladığı 4*4! kara lastiklerinden kiralayın. Hem kara lastiği deneyimlemiş olursunuz. Hem de şelale yolunda ayağınıza bulaşan çamurlardan kurtulursunuz. Dört çeker demesine bakmayın, ağaç köklerine bastığınızda biraz kayıyor...

Asma köprüyü geçtikten sonra kısa ama çok dik bir yol sizi bekliyor. Dinlene dinlene çıkın. Oksijeni bol bol ciğerlerinize çekin. Doğanın sesini dinleyin. Şanslıysanız karşı tepelerde çay toplayanların sesinin duyacaksınız. Yavaş yavaş çıkın, enerjinizi biraz da şelaleye saklayın.

Şelalenin önünde yeniden ahşap bir asma köprü göreceksiniz. Doğu Karadeniz biraz da köprüler diyarı. Taştan olanı ayrı, tahtadan olanı aynı güzel... Sallanacaksınız, korkmayın. Bunca yıldır kimseye bu köprüde bir şey olmamış, sordum. Karadenizlilerin yalancısıyım.

Şelale ömrünüzde gördüğünüz en güzel şelale değil belki ancak diğerlerinden çok farklı. Palovit Şelalesi’nin altında yüzemezsiniz ancak burada yüzebilirsiniz. Yanımda şort getirmiştim ama başta girip girmeme konusunda kararsızdım. Yürürken sırılsıklam olunca düşünmeden bıraktım kendimi serin suya...

Çağlayanda arındım

Bir şelalede yüzmenin keyfi denizde ya da göldekine benzemez. Her zaman soğuktur su. Doğaya baktığınız ayrı heyecanlanırsınız, suyun verdiği soğukluk hissiyle ayrı...Şelalenin altına kadar yüzdüm. Sonra dayanamadım. Biraz tırmanmaya başladım. Bir ay önce suyun kuvvetinden dolayı belki bunu yapamazdım. Ancak şiddeti fazla sarsıcı değildi. Duvara yaslandım, dakikalarca suyun altında bekledim. Soğuğu iliklerime kadar işleri. O anda etrafımdakilerin meraklı bakışlarına aldırış etmeden dünyanın belki de en temiz suyunun altında arınmanın keyfini yaşadım.

Üzerimden önce sıcak havanın yarattığı nem akıp gitti. Sonra şehir hayatının getirdiği stresin, yorgunluğun kayıp gittiğini hissettim...Fazla duramadım, yavaş yavaş kıyıya yüzmeye başladım. Çıkmak istemiyordum ancak çok üşümüştüm. Yanımda getirdiğim aksiyon kamerası ile de çekimler yaptım. İstemeye istemeye sudan çıktım. Üzerimdeki tüm olumsuz yükleri bırakarak...

Çay bahçesinde çay kestim, tulum çaldım

Karadeniz’de toplam üç gün kaldım. Ayder’e de gittim. Burası artık yoğun yapılaşmanın baskısı altında neredeyse doğal özelliğini kaybetmiş durumda. Ancak en çok konaklama imkânı da burada var. Artık Ayder bir konaklama üssü olmuş. Özellikle Arap turistlerin en çok tercih ettiği yer. Arhavili kız kardeşlerden aldığım armudun lezzetini saymazsak Ayder’den pek bir keyif almadım. Ancak Karadeniz’de bu yıl ikinci bir keşif yaptım. Çağlayan Vadisi...

Konaklardan birinin sahibi Osman Satıroğlu. Kendi yaşadığı konakta iki, bir de yeni yaptırdığı ahşap evde dört olmak üzere toplam altı odasıyla turizm yapmaya başlamış. (İki kişilik oda fiyatı 200 TL). Kendi evi 253 yıllık. Dedelerinden miras. Onarmış, restore etmiş, ortaya masalları aratan bir ev çıkarmış.Burada konaklamadım ancak en az evler kadar eski bir yapı olan selender’in altında çay içtim. Çay makasını elime alıp çay kestim. Nursel Abla’nın gösterdiği gibi çayları kesmeye çalıştım. Sanırım çoğunu ziyan ettim. Ancak müthiş bir keyifti. Tabi 5-10 dakika değil de Karadenizli kadınlar gibi saatlerce, günlerce bu işi yapsam aynı histe olur muydum bilmiyorum.

Ama tüm o yorgunluğa rağmen doğanın onlara büyük bir enerji verdiği kesin. Gözlerindeki neşe, yüzlerindeki tebessüm hiç bir zaman eksik olmuyor Karadeniz insanını. Tıpkı Osman Abi’de ki gibi... Eminim onun da en mutlu olduğu an evini bizlere anlattığı andı. Kim bilir ne zahmetler çekmişti ancak şimdi çok mutlu görünüyordu. Kazanacağı paradan zengin filan olacağı yok. Ancak oraya gelecek dostlarıyla kendi kültürünü paylaşınca asıl zenginliği başlayacak.

Hayatımda ilk kez elime aldığım tulumu çalmaya çalıştım. Çay bahçesinde önce çay kesmenin sonra da tulum çalmanın keyfini yaşadım. Üstelik tulumcu Özkan Çolak’ın gülmelerine aldırış etmeden. Fındıklı’dan doğum günü kutlaması için Satıroğlu Konağı’na gelen Karadenizli kadınlarla horon oynadım. Hepsi de birbirinden unutulmaz deneyimdi... Dönüş yolunda yine buruk kaldı içim. Sanırım tekrar KAradeniz’i görmek için bir yıl beklemeyeceğim...

İlk hasat çay keyfi

Sürmene’de Şölen çay fabrikasını gezdim. Yeşil çaşın nasıl 12 saatte paketlendiğini öğrendim, hem de çayın nasıl demlendiğini...  Bu yazıyı yazarken de nefis demlenmiş bir çayın tadı var damağımda... Üstelim mayıs hasadı, ilk hasat...

Hemen anlatayım, çay demleme konusunu erbabından öğrenmediyseniz tüm bildiklerinizi unutun. Suyu çayın altıyla birlikte üstüne de aynı anda koyup, çayı da üzerine atıyorsunuz. Kısık ateşte yavaş yavaş oturuyor, demleniyor, rengini alıyor. Yarım saat sürüyor demlenme... Yaşadığınız şehirde bu kadar sabrınız ve zamanınız varsa tabi... Afiyet olsun...

Karadeniz’de yeni tur anlayışı

Belgesel kanalı ‘beIN İZ’ ile ‘Tatilbudur.com’ yeni bir projeye başladı. ‘Ünlülerle Geziyorum’ turu kapsamında, Belgeselci İsmail Şahinbaş rehberliğinde bu turlardan birine davetli olarak katıldım. Çağlayan Köyü, Kamilet Vadisi gibi bu turlar kapsamında Karadeniz’de pek bilinmeyen rotalarına gidiliyor. Üstelik bu turların belgesi de yapılıyor ve beIN İz’de yayınlanıyor. Gezgin oyuncularından biri de siz olabilirsiniz.

 

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/yavas-yavas-yuzeceksin-mencunanin-sularinda-40540217

Paylaş

YORUMLAR