Suriyeli Muhammed Halil, çok zor bir işi başardı. Anadili Arapça olmasına rağmen Türkiye’de girdiği LGS’de yüz binlerce rakibini geride bırakarak birinci oldu. Onun bu inanılmaz başarıya nasıl ulaştığını öğrenmek için yaşadığı Kilis’e gittik. Trajik bir hayat hikâyesiyle karşılaştık. İlkokul üçüncü sınıfı okuyamayan, ailesiyle savaştan kaçmak zorunda kalan, burada önce Türkçeyi öğrenip altı yılda bir azim öyküsü yazan bu gençten öğreneceğimiz çok şey var. Karanlık günleri geride bırakıp geleceğe umutla bakan Muhammed’le her şeyi en başa sararak konuştuk.
Daha üç gün önce Azez’de art arda iki bomba patladı, siviller öldü. 10 Haziran’da bir Türk askeri şehit oldu. 2 Haziran’da bomba yüklü araç patlatıldı, 15 kişi hayatını kaybetti. İşte Muhammed Halil’in doğup büyüdüğü Azez’den sadece son günlerde gelen üç haber...
Şu an Azez’e birkaç kilometre ötede, Türkiye sınırları içindeki Kilis’te yaşayan Muhammed’i geçen hafta bir anda tüm Türkiye tanıdı. Çünkü o, çok zor bir şeyi başardı. Savaştan kaçıp geldiği, dilini sonradan öğrendiği bir ülkede, Liselere Geçiş Sistemi’nde (LGS) Türkiye birincisi oldu.
Peki bunu nasıl başardı? Öğrenmek için Kilis’e, Muhammed’in yanına gittik. Hürriyet Pazar’a açılan o kapının ardından, başarının yanı sıra trajik bir yaşamöyküsü de çıktı.
Bomba atılınca banyoya saklanıyordum
Azez, Suriye’nin Halep iline bağlı, 53 bin nüfuslu (savaş öncesi) bir ilçe. Türkmen kökenli Halil ailesi uzun yıllardır burada yaşıyordu. Muhammed, üç çocuklu ailenin ikinci çocuğu. 27 Aralık 2003’te doğmasına rağmen nüfusa üç gün sonra kaydettiler Muhammed’i. “Düz olsun” deyip nüfusa 1 Ocak 2004 yazdırdılar...
Altı yaşında Azez’de okula başladı. İlkokul ikinci sınıfa geldiğinde Suriye’deki iç savaş, yaşadığı yere de sıçramıştı. O ikinci dönemi okurken, 2012’de, Azez’de rejimi protesto eden gençlerden biri vurularak öldürüldü. İşte o saatten sonra patlayan silah sesleri hiç susmadı.
Halil ailesi önce Halep’te savaş olmayan bölgeye gitti. Muhammed ikinci dönemi orada tamamladı. Sonra Azez’e geri döndüler. Muhammed üçüncü sınıfa başlayalı bir hafta olmuştu ki bu kez uçaklar ilçeyi bombalamaya başladı. O günleri şöyle anlatıyor:
“En çok uçak sesinden korkuyordum. Bomba atılınca banyoya saklanıyor, orada bir şey olmayacağını düşünüyordum. Eskiden mahallede gezer, oynardık. Savaş başladıktan sonra ailem evin önünden ayrılmama izin vermiyordu. Bisiklete binmeyi çok severdim, gülle (misket) oynardık; ikisini de yapamaz oldum. Annem-babam her an bir merminin bize isabet etmesinden korkuyordu.”
Azez’de rejimin keskin nişancı askerleri kaleye ve bazı binalara pusu kurup insanları vurmaya başlamıştı. Bir keresinde, Muhammed arkadaşlarıyla bir dürbün bulmuş, bu keskin nişancıları seyretmişti: “O anı hiç unutamıyorum. Askerin yanında gazoz vardı. Bir yandan gazoz içiyor, bir yandan silahıyla bakıp birilerini vuruyordu. Çok sonra anladım, iyi ki bizi görmemiş, bizi de vurabilirdi.”
Babamı vurdular
Azez’de ortalık karışınca rejimin ordusu ilçeye geldi. Muhalif Özgür Suriye Ordusu’yla çatışmaya başladı. Muhammed, “Mermiler yağmur gibi yağıyordu” diye anlattığı o günü de hiç unutamıyor.Çünkü o gün babası Abdülkadir, gözünün önünde vuruldu. Şanslıydı; mermi bacağından girmiş, tam kemiğin yanında durmuştu. O halde Halep’e kadar araba kullandı. Ailesini o çatışmanın içinden kaçırmayı başardı.
Abdülkadir Halil, Halep’te ameliyata girdi. Hastanenin dışında bekledikleri sırada tekbir sesleri yükseldi. Muhammed bu sesi tanıyordu. Ne zaman biri ölse bu sesi duyardı. Babasının öldüğünü düşündü. Çok korktu. Hastaneye girdi. Neyse ki ölen babası değildi. Ama ilk defa birinin son nefesini verişine tanık oldu: “Karnında altı-yedi kurşun deliği vardı. Hırıltılı nefes alıp veriyordu. Son nefesleriymiş. Öldü. İlk defa birinin öldüğünü gördüm.”
15 TL haftalıkla aileye katkı
Muhammed tüm bu trajediye, sekiz yaşında tanık oldu. İlkokul üçüncü sınıfa gidemedi. Ocak 2013’te ailece Türkiye’ye geçtiler. Onun için asıl mücadele de bundan sonra başladı. O güne kadar tek kelime bile Türkçe bilmiyordu.
Ailenin ilk durağı Gaziantep Nizip, sonra da Şanlıurfa Birecik oldu. Muhammed, bir aksesuarcıda işe girdi. Hem Türkçe öğrenmek hem de ek gelir sağlamak için çalışmaya başladı. Haftada 15 TL’nin ne kadar katkısı olursa...
Üç ay o dükkânda ağırlıklı olarak temizlik yaptı. Sonra bir altın atölyesinde çalışmaya başladı. Bu kez haftalığı daha iyiydi; 25 TL! Burada ona küçük küçük işler vermişlerdi. Altınları temizliyordu. İşverenleri ona kötü davranmadı. Çünkü yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle herkesin sempatisini kazanıyordu. Üç ay da burada çalıştı.
Üçüncü sınıfı okuması gereken yaşta tüm bu zor süreçle mücadele eden Muhammed o günleri anlatırken üzülmüyor, aksine “İyi ki çalışmışım, çalışkanlık ruhuma işledi. Hem de sosyalliğim arttı” diyor.
Birecik’teki bir yıldan sonra aile çocukların ‘geçici eğitim merkezi’nde okuyabilmesi için Nizip’e geçti. Ancak kontenjan dolmuştu. Yeni bir sınıf da açılmadı. Bu sefer Kilis’e gittiler. Muhammed dördüncü sınıf için buradaki merkeze kabul edildi.
Yabancı dil Türkçe
İki yıl sonra yeniden sınıf ortamındaydı. Okullar başlayalı iki hafta olmuştu. Suriyeli çocukların eğitim aldığı bu merkezde o ülkedeki müfredat işleniyordu. Eğitim dili Arapçaydı. Yabancı dil olarak da Türkçe öğretiliyordu.
Muhammed eğitimde geri kaldığının farkındaydı. YouTube’dan rehberlik videoları izlemeye başladı: “Mustafa (Hosni) Hoca vardı, Mısırlı; onun videolarını izliyordum. Sonra Mahmut Leyle Hoca’yı da izlemeye başladım. Gündüz okula gidiyordum. Eve gelince de en az üç saat ders çalışıyordum.”
Muhammed dört sene bu şekilde okudu, çalıştı. Asıl sıçramayı ise yedinci sınıftan sekizinci sınıfa geçerken yaptı. Halil ailesi Türk vatandaşlığına geçebilmişti. Muhammed böylece Türkiye’deki normal okullardan birine, Kilis Mehmet Uluğ Can Ortaokulu’na kabul edildi: “Konu eksikliğim olduğunun farkındaydım. Geçici eğitim merkezlerinde geriden gidiyorduk. Önce kolay yayınlardan başladım, zamanla zor olanlara geçtim. Okuldaki ilk LGS denemesinde birinci oldum...”
O andan itibaren herkesin odak noktası haline geldi. Fakat gerçek LGS’ye kadar tüm soruları doğru yanıtladığı bir deneme olmamıştı. Sınavda kendisi için de bir ilki başardı:
“Hiç bir kursa ya da özel okula gitmeden, sadece devlet okuluna devam ederek bunu başardım. Bunun yapılabileceğini de göstermiş oldum. Bir söz var, çok seviyorum: ‘Başarı kişinin başlangıç noktasıyla ulaştığı yer arasındaki farktır’... Bunu hiç aklımdan çıkarmıyorum. Türkiye’ye geldiğimde bir aksesuarcıda çıraklık yapıyordum. Şimdi Türkiye birincisi oldum. Başarı budur...”
Büyük zaferin gizli kumandanı: Annesi
Fadya Halil, 1980 doğumlu. Liseyi okuduktan sonra ülke genelinde öğretmen açığı olması nedeniyle açılan iki yıllık okula gitmiş ve Azez’de sınıf öğretmeni olarak görev yapmaya başlamış. Türkiye’de de geçici eğitim merkezlerinde Arapça ders veriyor. Altı yıldır Türkiye’deler ancak hem evde Arapça konuşulduğundan hem de işi bu dille olduğundan henüz Türkçe bilmiyor.
Muhammed’in büyük başarısının en temel nedenlerinden biri de o. Fadya, Arapçada ‘fedakârlık’ anlamına geliyor ve bu genç kadın adının hakkını çocukları, özellikle de Muhammed üzerinde fazlasıyla veriyor. Ailenin Türkçeyi en iyi konuşanı, büyük oğlu Mustafa bize tercümanlık yapıyor; anne Fadya, Muhammed’i anlatıyor:
“Türkçe konuşması gerektiğini biliyorduk. Bu yüzden önce hemen bir işe soktuk. Sonra eğitim konusunu araştırmaya başladım. LGS’yi öğrendim. Hedefimiz bu oldu. Sistem Suriye’dekinden farklı burada. Bizde dokuzuncu sınıfta böyle bir sınava giriliyor. Muhammed de ben de sayısalı çok seviyoruz. Bilgi gerekli, bunu biliyorduk. Geçici eğitim merkezleri iyi eğitim vermiyor, bunun da farkındaydım. Sekizinci sınıfa geçerken okul değiştirmesi şarttı. Türk vatandaşlığına kabul edilince bunu yaptık.”
Muhammed’in çalışkan olduğunu bildiğini ancak birinci olmasını da beklemediğini anlatıyor anne: “Ben oğluma hiçbir zaman ders çalış demedim. Hatta bazen dinlenmesi için onu parka filan götürmek istiyordum. ‘Çalışıyorum’ diyordu, gelmiyordu. Ona şaka yapıyordum; ‘Annen öldü deseler çalışıyorum diyeceksin’ diye takılıyordum. Sonuçta bu, Muhammed’in başarısı; ben ona sadece yolu gösterdim...”
Fadya Halil’e savaş bittiğinde memleketine dönmek isteyip istemediğini de soruyorum. Çok net cevaplıyor: “Çocuklarım nerede olursa ben de onların yanında olurum.”
Fizik okumak istiyor
Muhammed tam bir fizik âşığı. İnternetten fizik kitapları satın almış. Sadece LGS’ye hazırlanmak için de değil; meraktan ve ileride bu mesleği yapmak istediğinden... Uçaklara büyük ilgisi var. Fizik mühendisi olup bu alanda çalışmak istiyor. Nereden geldiğini hiçbir zaman unutmayacağını da hatırlatarak: “İleride ne yaparsam yapayım, Suriye ve Türkiye halklarına faydalı bir bilim insanı olmak istiyorum. Kazanacağım parayı buna harcayacağım.”
2013’te Azez’de başımıza çöken karanlık, 24 Haziran 2019’da ancak kalkabildi
Baba Abdülkadir Halil, Halep Üniversitesi’nde mimarlık okumuş. Azez’e de ilçe belediyesine fen işleri müdürü olarak tayin edilmiş. Yani ülkesindeyken Esad rejiminin devlet memuruymuş. Savaşın çıktığı zamanlardaki gelişmeleri şöyle anlatıyor:
“2012’de biz memurları Halep’e çağırdılar, ‘Sizi Halep’e naklediyoruz’ dediler. Çünkü Azez’in kontrolü muhaliflere geçmişti. Gidenler gitti, ben gitmedim. Kararımı verdim; bu savaşta hiçbir tarafı tutmayacaktım. Çünkü Halep’e gidince savaşı gördüm ve bir parçası olmak istemedim. Azez’e ilk kez Aralık 2012’de roket düştü; babamın evinin bahçesine. Kimseye bir şey olmadı. Sonra merkeze düştü. En yakın komşum, dostum o patlamada öldü. Gittiğimde iki parça olmuştu. Ellerimle defnettim. O an bizim için karanlık bir hayat başladı.”
Bu olay onun için her şeyi netleştiriyor: “Bunu yaşayınca gitmeye karar verdim. Önce Almanya’daki bir tanıdığım çağırdı. Ancak ben Müslüman bir ülkede yaşamak istedim; Türkiye’yi seçtim. Komşum öldükten üç gün sonra, 17 Ocak 2013’te Türkiye’deydim. Üç ay kalacağımı sanıyordum, altı yıl geçti.”
Yahya uçağın bombalayacağını sandı
Aile Türkiye’ye geldiğinde en küçük çocukları Yahya, henüz üç yaşındaydı. Baba Halil, ilk ağladığı zamanı yine gözleri yaşararak hatırlıyor: “Nizip’teydik. Orası Gaziantep Havalimanı’na yakın. Küçük oğlum Yahya kalkan uçağın sesini ilk duyduğunda koşup bacaklarıma sarıldı. Suriye’de bomba atan uçaklardan sandı...”
Biz sohbet ederken üç oğlu da babalarını pürdikkat dinliyordu. İş ekonomik kısımlara geldiğinde çocuklarına baktı; “Bunları onlar da ilk kez dinleyecek” diyerek gözündeki yaşları gizlemeye çalıştı:
“Azez’de villa tarzında bir evim, iki arabam, arazim vardı. Çıkarken cebimde sadece 3 bin dolar bulunuyordu. Birecik’e gittikten altı ay sonra 600 dolarım kalmıştı. Çocuklar bir şey istediğinde almaya çalışıyordum, kendimize hiçbir şey almıyorduk ancak para hızla bitiyordu. Bir demircinin yanında çalışmaya başladım. Muhammed de o dönem harçlığı için çalışıyordu. 150 TL haftalık alıyordum. En zor günüm, haftalığı aldığım cumartesiydi. Caminin yanına gidip kaç kez ağladığımı biliyorum. Ailem bunları hiç bilmez. Şimdi Muhammed sayesinde hepsini unuttum. 2013’te Azez’de başımıza çöken karanlık, 24 Haziran 2019’da ancak kalkabildi.”
Baba Halil, Birecik’teyken hayatlarına dokunan, kendilerine maddi-manevi çok yardımcı olan Elazığlı Muammer Gül’ü de mutlaka anmak istediğini söylüyor. En zor günlerinde hep yardımcı olmuş 70 yaşındaki Gül onlara. Çocukları her seferinde mutlaka Türkçe öğrenmeleri konusunda uyarıyor, her yeni kelimede onlara ödül olarak çikolata ve bisküvi alıyormuş.
Garip adamsan edepli olmalısın
Abdülkadir Halil, şu anda Kilis’te bir firmada CNC (bilgisayarlı makine) operatörü ve tasarımcısı olarak çalışıyor. Azez’deki bir arabasını satarak Kilis’ten bir de ev almış. Türkiye’de bir Suriyeli olarak yaşamanın zor olup olmadığını soruyorum. Bana tıpkı oğlu gibi, ünlü birinin sözüyle yanıt veriyor. Önce Arapçasını okuyor, sonra Türkçe açıklıyor:
“‘Garip adamsan edepli olmalısın.’ Bu çok önemli. Savaş başlayalı sekiz sene oldu. Türkiye’deki bazı Suriyeliler savaşı unuttu. Özellikle gençler bunun farkında değil. Lübnan, Ürdün, Suriyelilere ne yaptı? Türkiye kapılarını, okullarını açtı. Gençlerin edep sorunu var. Türkiye’de çalışırsan hakkını alırsın. Ben Türk bayrağı altında çok mutluyum. Artık Türk vatandaşıyım. Geri döner miyim? Sanırım istesem bile, Muhammed’in bu olayından sonra dönemem. Adımızı artık Suriye’deki herkes öğrendi.”
YORUMLAR