Sapanca’nın bu kadar yokuşlarla dolu olduğunu hiç bilmezdim. Meğer TEM Otoyolu’nun hep göl tarafına gitmişim. Sırtımı hiç göle dönmemiş, karşı yamaçları, -sadece kışın kayak için gittiğim Kartepe’yi saymazsak- Köroğlu’nun uzantısı Samanlı Dağları’nı hep es geçmişim bugüne kadar... Geçen hafta sonu katıldığım ‘Ultra Sapanca Dağ Koşusu’, bu güzel doğanın sadece göl etrafıyla sınırlı olmadığını, tepelerde çok güzel mahallelerin, Karadeniz’i aratmayan bir de yaylasının olduğunu anlamama vesile oldu.
Serkan Ocak / serkan.ocak@hurriyet.com.tr
O yamaçlarda 30 kilometre koşunca iki ayak tırnağımı kaybettim ama olsun, memleketin bir güzel yerini daha keşfetmiş oldum. Bu benim hayatımdaki ikinci maraton maceram oldu. Öyle çok iyi bir koşucu filan değilim. Sadece sporu ve doğada olmayı seviyorum. “İkisi bir arada olunca gerisi teferruattır” dedim ama galiba bu kez sonucu biraz acılı oldu. Geçen yıl Kapadokya’dan tecrübeliydim güya... Sapanca’da bir ultra maraton olduğunu duyunca hemen gitmeye karar verdim. “Nasılsa daha sıkı çalışır, bu kez kendimi paralamam” diye düşündüm. Öyle ki usta koşucular Elena Polyakova ve Alper Dalkılıç’tan tüyolar bile aldım ‘kısa zamanda iyi hazırlık için’... Ancak son gün geldiğinde hâlâ 1 metre dahi koşmamıştım.
Nefes kesen yokuşlar
400 kişi, 10’dan geriye saydık... Sapanca’da belediye binası önünden başladı 30 kilometrelik serüven... İlk kilometrelerde her şey güzeldi. Hava parçalı bulutlu, güneş yüzünü göstermeye nazlanıyor, göl kenarı püfür püfür esiyordu. Saatte yaklaşık 10 kilometrelik bir hızla koşuyordum. “Üç saate bu iş tamam” diye geçiriyordum aklımdan. Ancak öyle olmadı. 4.500 metreden sonra göl bitti. Yokuş başladı, ve bu yokuş yarış sonuna kadar hiç bitmedi...
Göl kenarından sonra orman içinden bir patikaya saptık. Her yer yemyeşil... Yanıma cep telefonu ve kulaklık almıştım müzik dinlemek için. Ancak kuşların sesi öyle senfonik geliyordu ki, kulaklığı hiç kullanmadım bile. Yokuşları çıktıkça göl de kendini gösteriyor, manzaraya doyum olmuyordu. Tabii tüm bu güzel şeyler ilk 10 kilometrenin içinde olup bitiyordu. Derken yarışın ilk saati geride kalmış, iki haneli kilometreler başlamış, güneş tam tepeye yükselmiş, eğimse ‘nefes kesen’ hal almıştı... 2000 metrelere tırmandıkça koşmayı istemsizce bıraktım. Artık yürüyordum...
Yarış öncesinde verilen bilgilerden biri de ‘Arılardan nasıl korunacağımız’ konusuydu... Organizasyonu yapan ‘Unlimited Academy’nin uzmanlarından Veysel Güler’in açıklamaları son derece ilginçti: “İki yerde arı kovanları var. Buralarda yolun diğer tarafına geçip kolları sallamadan hızlıca geçin.” Kovanları görünce denileni yaptım, esas duruşta arıları geçtim. Beni sokmadılar. Ama yarışa katılan yaklaşık 400 kişi arasından talihsiz iki kişi bal arılarının iğnesinden nasibini almıştı.
Bu arada arıcı Sinan Hamza’yla maratona ‘ultra’ bir ara verip sohbet ettim. Meraklılarına söyleyelim, geçen yılın aksine bu yıl kestane balı oldukça randımanlı. Kilosu 100-120 TL arasında. Bal deyip geçmeyin, ilaç bu ilaç...
Kiremit örtülü evler, saman balyaları yüklü traktörler, hortumla bahçesini sulayan köylüler... Bunlar her yerde görülecek manzaralar değil. Hele yarış sonunda bitiş noktasının olduğu Soğucak Yaylası, dağların arasında inanılmaz bir güzelliğe sahip. Göz alabildiğine uzanıyor yayla dağların arasında. Ormanların içinden geçerken Sapanca’yı besleyen kaynak sularını da her yerde gördük. Suluklarımızı önceden doldurmaya gerek kalmadı. Her yerde şırıl şırıl sular akıyordu. Suları pet şişelere doldurup satanların buralara neden üşüştüğünü anlamak hiç de zor değildi...
Bu tür maraton organizasyonları son birkaç yıldır Türkiye’de epey revaçta. İnsanlar seyahat etmek için artık bir başka yol daha buldu. Koşmak... Koşunca daha önce hiç bilmediğin yollardan, patikalardan geçiyor, otomobille ya da herhangi bir araçla göremeyeceğin yerleri görüyorsun. Bence koşarak gezmenin çok ayrı bir anlamı var spor dışında. “Ne yürümek kadar yavaş, ne de otomobil kadar hızlı...”
Şimdi Sapanca’nın tam zamanı
Unlimited Academy’nin organize ettiği yarışların bu yıl ikincisi yapıldı. Bölgenin beş yıldızlı otellerinden NG Sapanca da koşuya destek veriyor. Yarış belediyenin önünden başladı. Ancak ne belediye başkanı ne de başka bir yetkili başlangıç noktasındaydı. Yol boyunca polis ekipleri ve jandarma koşuculara eşlik etti. Ankara ve İstanbul’a çok yakın olan Sapanca’da birbirinden güzel aktiviteler sürekli yapılıyor. Evliya Çelebi’nin de uğrayıp notlar tuttuğu, Frigyalıların bir dönem yaşadığı, bir krallığa da ev sahipliği yapan (Bitanya) bu yemyeşil coğrafyadan siz de faydalanın... Sıcaklardan bunalanlar için şimdi tam zamanı...
YORUMLAR