Bu yıl 30. kez düzenlenen The Bodrum Cup, Akdeniz’de büyük bir deniz festivaline dönüşmüş durumda. Geçen yıl 150, bu yıl da yaklaşık 200 teknenin katıldığı ‘yelkenli yarışları’nı denizci ve izleyici toplam 10 bin kişi takip etti.
Birçok kez yelkenliye binip seyir yaptım, yarıştım. Yıllardır da Türkiye karasularında yapılan en kapsamlı ‘The Bodrum Cup’ yelkenli yarışlarını takip ediyorum. Ancak bu kez uzaktan izlemekle kalmadım, yarışan en büyük yelkenlerden birine atlayıp İstanbul’dan Çanakkale’ye kadar 48 saatlik bir yolculuk yaptım.
Ancak bu normal yelkenli yarışlarına benzemiyordu. Bindiğim ahşap tekne ‘Silvermoon’ bir guletti ve tam 36 metre uzunluğundaydı. Pek yarış da sayılmazdı. Aklınıza halatları elle çekmek, vinçleri kol gücüyle döndürmek gelmesin. Devasa yelkenleri insan gücüyle kontrol etmek çok zor. Hepsi elektrikli vinçlerle kontrol ediliyordu. Zaten bu yarışın amaçlarından biri de yarışıp galip gelmek değil, denizi ve yelkenliyi insanlara sevdirmek. Bu nedenle yarışan teknelerdeki kabinler denizci olmayan yelkenseverlere de kiralanabiliyor.
The Bodrum Cup, bu yıl ilk kez İstanbul’dan başladı. Bunun da en büyük nedeni, artık bu yarışları sadece Ege Bölgesi’nden çıkarıp, bir dünya markası haline getirmek. Tekneler önce Boğaz’da boy gösterdi. Ardından Prens Adaları’nda yarış düzenlendi. İstanbul etabının ardından farklı ebatlarda 20 ahşap yelkenli Ege’ye yelken açtı.
Tam da bu noktada Kalamış’tan bindim Silvermoon’a. Marmara Denizi açıklarında başlayan yarış Marmara Adası’nda son buldu.
Bu arada ilk kez Marmara Adası’nı da görmüş oldum. Sonbaharda Asmalı Köyü’nün bu kadar güzel olabileceği hiç aklıma gelmezdi. İstanbul’dan kaçıp sakin bir hafta sonu geçirmek için mükemmel bir yer.
Bir gece burada kaldıktan sonra bu kez rotayı Çanakkale Boğazı’na çevirdik. Çanakkale Boğazı’ndan bir tekneyle bu ilk geçişim değildi. Ancak her seferinde Şehitlik Anıtı’ndan ya da “Dur Yolcu...” yazısından geçerken aynı hisleri duyuyorum. Her seferinde de tüylerim ürperiyor.
Babakale’ye vardığımızda sonbahar güneşinin hâlâ ısıttığı ender anlardan birine denk geldik. Müthiş bir günbatımı ile birlikte benim için de Bodrum Cup’ın sonu gelmişti. Yarışların bundan sonraki en heyecanlı bölümünü ise Hürriyet’ten Banu Şen’e devrettim... İçim buruk bir şekilde İstanbul’un yolunu tuttum...
Banu Şen
Katılanların ‘Yarıştan da öte’ diye tarif ettiği The Bodrum Cup, yelken heyecanının yanında hem deniz üstü hem de kara etkinlikleriyle 30. yılını geride bıraktı. Yarışlar, bu yıla özel iki ayak halinde gerçekleşti. İstanbul’dan başlayıp Bodrum’a her gün yarışarak gelenler yelkenciler, Yalıkavak Marina’da onları karşılayanlara yarışların tahminlerinin de üzerinde bir heyecanla geçtiğini anlatıyordu. Bodrum ayağı ise, İstanbul yarışlarının ödül töreni ve Kenan Doğulu konseri sonrasında başladı. Ben de bu büyük heyecana ortak oldum.
Yarışların ilk iki gününde rüzgârın zaman zaman yeterli olmayışı yarışçıları zorlasa da etaplar tamamlandı. Yalıkavak- Leros etabından sonra yapılacak Leros-Körmen ayağı ise fırtına nedeniyle iptal edildi. Yelkenciler böylece Yunan adası Leros’ta bir boş gün geçirmiş oldu. Bu sayede Lerosluların da yüzü güldü.
Yarışların aslında en keyifli bölümü ‘Mavi Yolculuk Mutfağı’ yemek yarışmasıydı... Yat mutfaklarında gizli kalmış lezzetler bu yarışta açığa çıktı. Profesyonel tekne aşçıları ve The Bodrum Cup katılımcıları birbiriyle yarıştı. Gecede Levent Yüksel de konser verdi.
30 yıldır Bodrum’dan tekne kiralıyor
Yarışlar Ağanlar Tersanesi’ndeki ödül töreni ve Bengü konseriyle tamamlandı. 200 yelkenli ve 1500 kişi bir hafta boyunca Yunan adaları ile Türk suları arasında yarıştı. Festival havasında geçen yarışlara yurtdışından da katılımlar oldu.
30 yıldır bu yarışların peşini bırakmayan Hollandalı Joan Heesbeen, her yıl Bodrum’dan tekne kiralıyor. “Rakiplerimizi tanır, güzel guletleri, tekneleri görmekten zevk alır, onları yelkenlerinden tanırız” diyen Heesbeen, ilk günkü gibi heyecan yaşadığını belirterek şunları söyledi: “İlk zamanlar Amsterdam’da yaşıyordum. Bir seyahat acentesinde şeftim. Türkiye’ye geldim ve kendimi bir şekilde The Bodrum Cup’ın içinde buldum. Bu yarış hep ‘nasıl kazanılacağı üzerine planlar yapılan’ normal bir haftadan daha fazla heyecan taşıyor. Her gün yeni bir başlangıç. ‘En iyi yer neresi?’, ‘Rüzgâr nasıl olacak?’, ‘Yelkenlerden nasıl daha fazla iş çıkarabiliriz?’ Bu günlerde yüzme yoktur, normal saatinde öğle yemeği de... Onun yerine sayısız tekne ve yelkenin oluşturduğu güzelim bir görüntü ziyafeti çekeriz...”
Yarışların elbette kazananı var. Birinciler, ikinciler... Ama aslında gerçek kazanan iki hafta boyunca bu macerayı yaşayanlar. Heyecan önümüzdeki yıl da devam edecek, yine herkese açık olacak...
YORUMLAR