Bazı yerlere gidersiniz. Çok güzeldir, çok beğenirsiniz. Doğasına bakmaya, tarihine dokunmaya kıyamazsınız. Sonra bir kıskançlık başlar ve mutsuz olursunuz, ‘Neden bizde böyle değil?’ diye. Aslında Türkiye hem tarihi hem de doğası itibariyle dünyanın önemli ülkelerinden biri. Ancak konu ‘koruma ve kullanmaya’ gelince işte o noktada işler değişiyor.
Fransa’nın Provence bölgesinde gördüğüm manzaralar karşısında önce mutluluk, sonra da sözünü ettiğim türden bir hayıflanma yaşadım. Neden mi? Anlatayım...
Provence, Fransa’nın en güneyinde, Akdeniz’in kıyısında yer alıyor. Bölgedeki çoğu yerleşim yeri doğasını, tarihini, mimarisini, kültürünü korumayı başarmış. Örneğin Lacoste köyü. 1400 yılında nasılsa halen aynı binalarla varlığını sürdürüyor. Köyün yalnız bir marketi ve bir de kafesi bulunuyor. Köy ticarethaneye dönmemiş. Köyün içinde bir konaklama yeri bile neredeyse yok. Köye yerleşenler evlerini yüksek fiyatlara kiralıyor. Yine de köye akın akın turist geliyor. Yüzyıllardır olduğu gibi yalınlığını ve en önemlisi kimliğini koruyor. Hem kullanılıyor hem de korunuyor.
TARLALARDAKİ FESTİVAL
Sault, Marsilya’ya 50 kilometre uzaklıkta bir başka köy. Tarihin ilk çağlarından bu yana Sault’ta yerleşim var. Şu andaki nüfusu yaklaşık 1500. Ancak her yıl bu küçük tarihi ve lavanta kokulu köye binlerce turist geliyor. Tam bir lavanta cenneti. Doğal güzelliğini, hatta ekonomisinin ciddi bir bölümünü lavantaya borçlu. Alplerin eteğinde yüksek bir tepeye kurulmuş köyün etrafındaki düz ovaların çoğu lavanta tarlalarıyla çevrili. Temmuz tam da lavanta mevsimi. Göz alabildiğine uzanan mor lavantalar görsel bir şölen sunuyor.
Turistler yol kenarındaki tarlanın önünde durmuş bol bol fotoğraf çektiriyor. Lavanta tarlalarında fotoğraf çektirmek bile Sault’ta turizmin bir parçası haline gelmiş. Kokuyu alan Sault’a mutlaka uğruyor. Provence’ta adı konulmamış bir lavanta festivali yaşanıyor...
SİHİRLİ BİTKİ
Lavanta bölgenin önemli bir geçim kaynağı. Zira Provence’taki lavanta kullanımı Türkiye’dekinden çok daha farklı. Şampuandan, esansına, balından dondurmasına kadar onlarca ürün elde ediliyor bu sihirli bitkiden. Sault’ta küçük, mütevazı bir çarşı var. Buradaki dükkânların da çoğu asırlardır kimliğini koruyor. 1887’den bu yana açık olan Andre Boyer Pastanesi lavanta ballarının tek adresi.
Lavantalı dondurmayı bir topunun 2.5 euro olmasına aldırış etmeden mutlaka deneyin.
Çoğu dükkânda lavantalı ürünler satılıyor. Tıpkı tarlaların içinde olduğu gibi dükkânların içi de lavanta kokuyor. Ciğerleriniz dolana kadar bu kokuyu çekin. Şampuan, duş jeli, sabun, kolonya, esans, lavanta çayı, lavanta doldurulmuş oyuncaklar, lavanta tohumu, lavanta desenli yağlıboya tablolar, süs eşyaları... Say say bitmez. Bazı otel ve dükkânların adı bile lavanta... Köyde lavanta taze ve kuru olarak da satılıyor. Esansiyel yağ bazlı kozmetik ürünler de satılıyor.
Dünyanın en önemli bisiklet turu ‘Tour de France’ın bu yıl rotası Provence’tan da geçti. Tur dün tamamlandı. Bölgede Luberon Milli Parkı yer alıyor. Parkın ciddi bir bölümü bisiklet yollarına ayrılmış. Kilometrelerce devam eden bisiklet yolları bulunuyor. Normal yollarda da bisikletli ya da motosikletli gezginler her an karşınıza çıkıyor. Provence’ın gelincik ve lavanta kaplı bahçelerinin arasında Tour de France dahilinde olmasa da kısa bir bisiklet turu yaptım. Bisikletten hiç inmek istemedim. Gezginlik hayallerimin arasına Provence yollarında bisiklet sürmek de eklendi.
LAVANTAYI HENÜZ KEŞFEDEMEDİK
Fransa, Avrupa’nın en önemli tarım üreticisi. Dünyanın da ilk 3 tarım ihracatçısı arasında. Lavanta dünyanın her yerinde yetişiyor. Ancak anavatanı Provence. Modern teknoloji kullanılarak üretimi yapılıyor. Türkiye’de de özellikle Isparta’da yetiştiriliyor. Ancak lavanta Türkiye’de henüz yeterince değerlendirilemiyor.
ŞİFA KAYNAĞI
Provence’taki lavanta satıcılarının verdiği bilgilere göre, lavantanın faydaları şöyle:
- Lavanta yağı, böcek ısırıklarına iyi geliyor.
- Migren ve astım hastalıklarında kullanılıyor.
- Kokusunun yatıştırıcı, sakinleştirici özelliği var.
- Kokusu vücuda kuvvet ve ferahlık veriyor.
- Cilt hastalıklarına iyi geldiği belirtiliyor.
- Romatizma şikâyetlerini hafifletiyor.
- Karaciğerin düzenli çalışmasına yardımcı oluyor.
- Saçların güç kaynağı, cildin de dostu.
LAVANTA KOKULU KADINLAR
Fransa’nın lavanta kokulu bölgesi Provence, Akdeniz’in kalbinde olmak, tembelliğe kendini bırakırken tarihin, sanatın, iyi yemek ve iyi şarabın ortasında olmak demek. Tüm bu özellikleri, Provence’ı özellikle kadınlar için tasarlanmış bir rota haline getiriyor.
Turizmcilerin de doğrulayacağı bir gerçek: Tur şirketleriyle, özellikle yurtdışına seyahat edenlerin çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor. Bunu görmek için herhangi bir tur otobüsüne bakmanız yeterli. Öğrenmek, keşfetmek, yola çıkmak (ama bu arada güvende de olmak) daha ziyade kadınlara dair bir şey sanırım. Ama bazı rotalar var ki, kadınlar için biçilmiş sanki. Provence bunlardan biri.
Lavanta ve gelincik tarlaları, uçsuz bucaksız bağlar, zeytin ağaçları, ayçiçekleri, siesta saatleri, kaldırım kafeleri, Alplerin yamaçlarına tutunan kasabalar, daracık sokaklar, Roma dönemine dayanan tarih... Provence’ta yüzlerce yıllık tembelliğe kendinizi kaptırıp zamanı unutabilirsiniz.
Dağlara ilerledikçe Provence size kalbini açar ama pekâlâ Saint-Tropez yakınlarındaki Pampelonne plajında güneşlenirken de “Oh be, Provence’tayım” diyebilirsiniz.
Fransa’nın Provence Alpes Côte d’Azur bölgesi, altı bölümden oluşuyor: Alpes-de-Haute-Provence, Hautes-Alpes, Alpes-Maritimes, Var, Bouches-du-Rhône ve Vaucluse. Deniz kıyısından karlı Alplere uzanan bir çeşitlilik.
Bouches du Rhone, Rhone’un ağzı anlamına geliyor. Ortasından Rhone Nehri’nin aktığı yörenin en büyük şehirleri kıyıda Marsilya, içeride Aix-en-Provence. Romalılar, Van Gogh ve Cézanne bu bölgede yaşadı.
Var bölgesi de adını eskiden içinden geçen bir nehirden alıyor. Toulon ve St. Tropez, en önemli merkezleri. Büyük bölümü ormanlık, Gorges du Verdon mutlaka görülmeli.
Alpes Maritimes, Var’ın doğusunda kalıyor. Hepimizin Fransız Rivierası veya Cote d’Azur olarak bildiğimiz bölge. Cannes, Antibes ve Nice, gözbebekleri.
Vaucluse, Marsilya ile Aix-en-Provence’ın kuzeyine verilen ad. Rhone ve Durance nehirleri sınırlarını oluşturuyor. Tarım yapılan bereketli topraklara sahip. Cote du Rhone şaraplarının yurdu. Tour de
France’ın parkurlarından Ventoux Dağı da burada bulunuyor. Kalbinde ise Luberon kenti var. Başkenti ise Avignon.
Marsilya veya Nice’e uçabilir, bir otomobil kiralayıp sahilde veya içeride Provence’ın tadını çıkarabilirsiniz. Gazella Turizm de, “Gezgin Kadınlar” konseptiyle yöreye 5 günlük turlar düzenliyor. Kızlar grubuyla, çocuğuyla, annesiyle zaman geçirmek isteyenler veya eşini, sevgilisini gelmeye ikna edemeyenler katılabilir.
BUNLARI YAPMADAN DÖNME
Avignon Köprüsü
- Gün batımında Avignon Köprüsü'nde manzaranın tadını çıkar.
- Arles’da Van Gogh’un geçtiği yerleri gör.
- Gordes meydanına ve çeşmeye bakan Le Renaissance’ta yemek ye, en azından bir kahve iç. Romantik filmlerden “İyi Bir Yıl”ın bazı sahneleri bu kafe-restoranda çekilmişti.
- Aix-en-Provence’ta Cézanne’ın atölyesinde ve evinin bahçesinde büyük ressamın ayak izlerini ara.
- Moustiers-Sainte-Marie’deki seramik müzesinin mağazasından, hâlâ yüzyıllar öncesinin yöntemleriyle üretilen parçalardan bütçene göre birkaç parça al.
- Chateauneuf du Pape’da, 14. yüzyıldan bu yana şarapçılık yapan ailelerden birinin mahzenine gir, tadıma katıl, güzel bir öğle yemeği ye.
- Yerel pazarları gez. Çarşamba St. Remy’de kurulan pazar en iyilerinden.
- Üretilen binbir çeşit üretilen zeytin ezmelesinin tadına bakın.
PAUL CEZANNÉ’IN TOPRAKLARINDA
Aix en Provence, bölgenin mutlaka görülmesi gereken şehirlerinden biri değil. Dağların eteklerinde, birer gelincik gibi duran onlarca köy ve kasabadan sonra burası sıradan bir büyük şehir hissi veriyor. Ancak Aix en Provence’ın da bir kozu var: Büyük ressam Paul Cezanne.
Cezanne, ömrü boyunca Aix en Provence’da yaşadı. Rue de L’Opera’da doğdu, Rue Boulegon’da öldü. Neredeyse tüm şehir, 67 yıllık ömrünün izlerini taşıyor. Emile Zola ile kır yürüyüşlerini burada yaptı, yaşlı annesini bu şehrin sokaklarında sırtında taşıdı.
Gömülü olduğu Saint-Pierre mezarlığı, yemeklerini yediği ve hala hizmet veren Cafe des Deux Garçons, ismini taşıyan caddede bulunan ve olduğu gibi korunan atölyesi, şehirde görülecek yerlerden bazıları. İlham kaynakları olan Bibemus taş ocakları ile Sainte-Victoire Dağı da görülmeli.
NE ZAMAN?
- Sıcaktan bunalmadan sokakları arşınlamak, doğa yürüyüşleri ve gelincik tarlalarında göz banyosu yapmak için ilkbahar
- Gözalabildiğine mora kesmiş lavanta tarlalarının kokusunu içine çekmek, belki bir lavanta işliğini ziyaret etmek, Avignon festivalini takip etmek, denizin tadını çıkarmak için yaz
- Bağbozumuna şahit olmak, sararmış ağaçların altında yürürken Van Gogh’u veya Cézanne’ı anmak için sonbahar
BU KENTLERİ GÖRMEDEN DÖNME
Avignon, Arles, Gordes, Les Baux-de-Provence, Moustiers-Sainte-Marie
YORUMLAR