Bu yıl Boğaz’da yapılan yüzme yarışlarına 12. kez katıldım. Parkur, mesafe her şey aynıydı. Ancak Boğaz yine sürprizlerle doluydu. Suda panik halindeki bir kadını son anda kurtardım, suratıma çarpan denizanası nedeniyle hastanelik oldum... İşte size iki saatlik Boğaz’da akıntıya karşı verdiğim mücadeleden geriye kalanlar...
Baştan belirteyim, bu yarışa katılmak öyle her babayiğidin harcı değil. Boğaz’da yüzmeyi kastetmiyorum. O işin en keyifli kısmı. Öncesinde yapılan başvuru ve elemeler... İşte asıl maraton bu.
Yapıldığı ilk yıllarda 40-50 kişinin zor bulunduğu yarış, bugün 2400 kişiyle sınırlardırılan, 59 ülkeden katılımın olduğu dünyanın en büyük açıksu yarışı organizasyonlarından biri haline geldi.
Her yıl temmuz ayının üçüncü pazarı yapılan yarışların başvuruları bu yıl 2 Ocak 2019’da online olarak başladı. Katılımcı sayısı 1200’ü yabancı olmak üzere 2400’le sınırlandırıldı.1200 kişilik yabancı kontentajı tam 28 dakikada doldu. Bu bir rekordu. Ruslar 370, Ukraynalılar 356 kişiyle yabancı ülke rekorlarını kırdı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ndeki serbestlik uygulansa Boğaz’ı Rus yüzücüler kaplayacaktı. Türkiye’de ise kontenjanın bir kısmı bir önceki yıl iyi dereceyle yarışı bitirenlere ayrılmış durumda. Kalan kısım içinse bir ön eleme yapıldı. Bu seçme yarışında 800 metreyi iyi bir derecede yüzmek şart.
Ortalama bir saatte biten yarışı 1 saat 59 dakikada bitirdim ama bir sorun, neden?
Yarış ritüelleri
Tüm süreçleri geçtikten sonra açıklanan listelerde adınız varsa yarışa girmeye hak kazanıyorsunuz. 31. Samsung Kıtalararası Boğaziçi Yüzme Yarışları’nın başlangıç yeri her yıl olduğu Kuruçeşme’deki Cemil Topuzlu Parkı’ydı. Parkta günler öncesinden hazırlıklar başlıyor. Yüzücü çantaları iki gün öncesinden sporculara dağıtılıyor. İsteyenlere iki gün boyunca da rota ve akıntıları anlayabilmek için Boğaz’da tekne turu düzenleniyor. Bu ritüelleri geçmiş yıllarda yaptığım için ben pazar sabahı Kuruçeşme’nin yolunu tuttum.
Yarışın bitiş noktası ise Kanlıca’daki iskele. Kuruçeşme’den buraya iki şehir hatları vapuru yüzücüleri taşıdı. Saat tam 10.00’da da yarışın başlangıç düdüğü çaldı.
Köprüden geçti gelin...
Boğaz’ın suyu her zaman soğuk. Hele Karadeniz’den gelen o akıntı insanın içini titretiyor. Bu akıntıyı bulmanız lazım, yoksa işiniz zor. Yarışın mesafesi 6500 metre. Ancak akıntıdan dolayı bu kadar yüzmeye gerek kalmıyor.
Boğaz’daki en büyük mücadele akıntıya karşı veriliyor. Doğur akıntıları bulursanız neredeyse yata yata Anadolu Yakası’ndan Avrupa Yakası’na geçebilirsiniz.
Kanlıca’dan atladıktan sonra kısa bir mesafe İkinci Köprü’nün altına kadar yüzdüm. Boğaz’da yüzmenin birkaç altın kuralı var. İlki soğuk su. Karadeniz’den Marmara’ya geçen üst akıntının soğuk suyuna gelince anladım ki doğru yerdeyim. Sonra bıraktım kendimi suyun kaldırma ve akıntı kuvvetine... Hatta elimdeki aksiyon kamerasıyla İkinci Köprü’nün altından geçerken dayanamadım, bir de türkü patlattım: “Köprüden geçti gelin, saç bağın düştü gelin...”
Yüksek gerilime niyet, Kuleli’ye kısmet
Tam keyifli keyifli giderken bir kadının suda çırpındığına tanık oldum. Hemen yanına yüzdüm. Adının Nesrin Şişmanoğlu olduğunu öğrendim. Sudan çıkmak istiyordu. İkinci vapurdan atlayan bıçkın hızlı yüzücüler üzerinden geçmişlerdi. Panik olmuş, ne yapacağını bilmiyordu.Yanımdaki arkadaşlarıma yardım çağrısı olan bonelerini çıkarıp sallamalarını ve kurtarma botlarına seslenmelerini söyledim. Bot geldi, bindirdik. Birkaç dakika bu olayın gerilimiy le yüzdüm.
İkinci kerteriz aldığım yer yüksek gerilim hattı. Boğaz’dan bir yüksek gerilim hattı geçtiğini ben de bu yarış sayesinde öğrendim. Tellerin ortasını tutturursanız her şey güzel devam ediyor. Yoksa Kuleli Askeri Lisesi’nden ya da ‘Paramparça’ dizisinin çekildiği Edip Efendi Yalısı’ndan çıkmanız işten bile değil.
Buradan sonraki rota Galatasaray Adası. Ancak adaya fazla yanaşırsanız yanarsınız. Ters akıntıda cebelleşip durursunuz. O yüzden yaklaşık 300-500 metre adanın uzağından geçmeniz, sonra Kuruçeşme’ye yanaşmanız gerekiyor. Bu kısmı da hallettim çok şükür. Ama ne olduysa ondan sonra oldu!
Denizanasının azizliği
Her şey olağan akışında gidiyordu ki bu sefer de bir denizanasının saldırısına uğradım.Normalde sürekli önüme bakarak yüzerim. Ancak bitiş hattında çok akıntı olduğundan can havliyle bitişe ulaşmaya çalıştığım esnada suratımda büyük bir acı hissettim.
Altında saçaklı, morumsu bir denizanasına bodosloma çarptım. Sonradan adının ‘denizciğeri’ olduğunu öğrendiğim denizanası yüzünden suratımın her tarafında önce bir kayganlık, sonra biber yanması gibi acı hissettim. Arkamı dönüp baktığımda denizanasını ikiye böldüğümü fark ettim. Zehir yüzüme yayılmıştı. Feci yanıyordu. Finişi görüyordum ancak daha en zor 500 metre vardı. Yarışı terk edip etmemek arasında bir süre gidip geldim.
Lütfen iğne yapın!
Sonra devam etmeye karar verdim. Bitişe doğru Boğaz’ın sularındaki birçok çöpe de kulaç attım. Cips poşetleri, pet şişeler, poşetler, aklınıza ne geliyorsa vardı. Bitişe kadar bu şekilde devam ettim. Çıkar çıkmaz soluğu hınca hınç dolu olan ilkyardım çadırında aldım. Birçok yüzücü hipotermi şüphesiyle kendini çadıra atmış, titriyor, ısınmaya çalışıyordu. Yüzümü kontrol eden doktor önce bir krem sürdü. Sonra ağrı kesici iğne olmam gerektiğini söyledi. Olmayacağımı, dayanabileceğimi söyledim. Ancak yarım saat sonra çıktığım o çadıra koşa koşa geri döndüm. “Doktor lütfen bana iğne yapın!” dedim. Arkadaşlarımın, “Patates bas, sirke ile yıka” önerileri ve ağrı kesicilerle gece yarısına doğru ağrım azaldı.
Boğaz’da 6.5 km boyunca hem yüzdüm hem de zaman zaman yabancı yüzücülerle röportajlar yaptım.
Köprünün altında sırtüstü yatıp, Rumelihisarı’nda kelebek yüzüp poz verdim. Yalıları gözledim, yelkovan kuşlarını seyrettim. Hal böyle olunca da ortalama bir saatte biten yarışı 1 saat 59 dakikada bitirdim.
Kimi kötü ama unutulmaz anılarla bir yarışı daha bitirdim. Ancak ne olursa olsun Boğaz’da yüzmek her şeye değdi.
YORUMLAR