Afrikalıları İstanbul’da ilk olarak 1990’ların sonunda, üniversiteye gittiğim yıllarda görmüştüm. Birkaç yıl sonra gazeteciliğe başladığımda haberlerini de yapar oldum. O günden bu yana sayıları da giderek arttı. Her yıl Türkiye’de yaşayan Afrikalılarla ilgili yeni gelişmeler oldu. Kimi zaman adları adli vakalarla anıldı, kimi zaman ‘Senegalli saatçiler’ olarak karşımıza çıktılar, bazen de ‘Aksaray’daki Afrikalı kadınlar’ haberlerini okuduk.
İki hafta önce yine Afrikalılar üzerine bir araştırma yapma fikri doğduğunda, nasıl bir tabloyla karşılaşacağımı hiç bilmiyordum. Nijerya, Gana, Senegal, Etiyopya, Ruanda, Çad, Kongo gibi pek çok Sahraaltı Afrika ülkesinden onlarca kişiyle konuştum. Mutfakta çalışan bulaşıkçıdan yıllardır futbolcu olma hayalleri kuran gençlere, sokak satıcısından ticaret erbabı olmuş Nijeryalıya, dernek yöneticilerinden Türkiye’de Afrikalılar üzerine çalışan akademisyenlere kadar pek çok kişiyle temas kurdum.
Genel izlenimim şu: Yıllar önce Türkiye’ye gelmeye başlayan Afrikalıların hayatlarında artık çok önemli değişimler var. 11 yıl önce bir polis karakolunda öldürülen Festus Okey’in tabutuna yazılan şu sözü unutamıyorum: “Gidiyoruz, teşekkürler Türkiye...” Gitmediler. Şimdi daha da fazlalar. Üstelik artık kendilerini çok daha özgür hissediyorlar burada. İşte onların ağzından Türkiye...
http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/hurriyet-pazar/afrikalilarin-yeni-huzurlu-adasi-turkiye-12-yil-once-futbolcu-olma-hayaliyle-geldi-artik-bir-tekstil-patronu-41073784
Merkezin adı Feriköy
FOTOĞRAFLAR: MURAT ŞAKA
Onların adını bir dönem hep ‘futbolcu olma hayali kuran Afrikalılar’ diye duyduk. Bazen bu yolda ‘paraları alınarak kandırılıp Türkiye’ye getirilen Afrikalılar’ oldular. Bu işin adresi Feriköy.
Feriköyspor’a ait sahayı uzun zamandır siyah futbolcular kullanıyor. Şimdi bir de Julius Kugor’un kurduğu JK Futbol Akademisi var. Haftanın dört-beş günü burada antrenman yapılıyor. Bazen menajerler de gelerek buradan oyuncu seçiyor. Yaz başı düzenlenen Afrika Kupası ise adeta bir vitrin.
İki haftada dört kez gittim yanlarına. Sonuncusunda maçlarına katıldım. Karşılaşma duayla başladı. O duanın anlamını sordum. “Sakatlanmamak ve iyi bir kulübe gitmek” diye özetlediler.
Ülkeleri farklı ama hedefleri benzer: Bir gün iyi bir kulüpte top oynayıp çok para kazanmak... Her sezon dört-beş futbolcunun yüzü gülüyor. Kalanı hayata başka kulvarlarda devam ediyor.
Nijeryalı İdris Umar mesela... 12 yıl önce gelmiş Türkiye’ye. Feriköy’ün yollarını beş-altı yıl aşındırmış. Hiçbir kulübe gidemeyince bırakmış. Yine gelip antrenman yapıyor ama bu, onun için sadece sosyal faaliyet artık. Çünkü tekstil işinde işinin patronu olmuş. Nijerya’ya Türkiye’den ürün ihraç ediyor.
Futboldan yüzü gülenlere örnekse Nijeryalı Gideon Adinoy Sani. Türkiye’de Süper Lig’de top koşturdu, Akhisar’da iki sezon oynadı. Neden hâlâ Feriköy’de olduğunu soruyorum. Yeni Amasyaspor’a transfer olan Sani, “Tatildeyiz, ben de biraz antrenman yapmak istedim. Ayrıca buraya gelmem arkadaşlarıma moral oluyor” diyor.
Çad Milli Takım oyuncusu George Housseini ile tanışınca da şaşırdım. Çek Cumhuriyeti’nde 2. ligde oynayıp yine Feriköy’e dönmüş. “Şu an boştayım. Kendime Türkiye’de kulüp arıyorum” diyor. Neden Çek Cumhuriyeti’nde kalmadığını sorunca ise Türkiye’de daha rahat ettiğini, kendisini daha özgür hissettiğini söylüyor. Irkçılık konusundaki sorularıma “Burada sorun yok” demekle yetiniyor.
Akademinin antrenörü ve kurucusu Julius Kugor ise Türkiye’ye 2004’te gelmiş. Şimdi kendisi gibi Afrika’dan gelen futbolculara önayak oluyor. Akademinin parası yok. Antrenman için gelenler sahanın parasını da ödüyor. Ben de katıldığım antrenman için 10 TL ödedim. Para yeterli olursa tam sahada antrenman yapılıyor, yetmezse yarı saha kiralanıyor. Kugor, Afrika’dan kandırılarak getirilen futbolcu sayısının giderek azaldığını söylüyor. En son iki yıl önce böyle bir olaya şahit olmuş.
AKADEMİSYENLER NE DİYOR?
Sayıları 100 binin üzerinde
Prof. Dr. Mahir Şaul / Illinois Üniversitesi Antropoloji bölümü öğretim üyesi, Afrika uzmanı
Afrikalı göçmenler heterojen bir grup. Örneğin Nijeryalıların çoğu üniversiteye gitmiş, eğitimli insanlar. Senegalliler ise okuma yazma bile bilmiyorlar. Bana göre Türkiye’deki Senegalliler, Nijeryalıların üç misli ama maalesef istatistik bulamıyoruz. Irkçılık konusunda son zamanlarda bir bilinç uyanışı var Türk kamuoyunda. Son zamanlarda hiç böyle sorunlar görmedim. Öğrenci sayısı yüksek, 100 binin üzerinde. Devletin yarattığı bir imkân bu. Burslarla geliyorlar. Batı ve Orta Afrikalı sayısının 35 bin civarında, Sahraaltı Afrikalı sayısınınsa 100 binin üzerinde olduğunu düşünüyorum. Türkiye, Afrika göçmenlerine kucak açıyor ancak onlara dezavantajlı olarak yaşama hakkı veriyor. Maaşları verilmiyor, ev tutarken kandırıyorlar, kanunen korunmuyorlar.
Uzun mesafeli gurbetçilik
Doç. Dr. Didem Danış / Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğretim üyesi
Sığınmacı veya Avrupa’ya gitmeye çalışan transit göçmenler 1990’larda ağırlıktaydı. 2000’lerde Avrupa kapısı kapandıkça ve Türkiye’deki ekonomik büyüme sayesinde, buraya gelenlerin sayısı arttı. Bugün Sahraaltı Afrikalılar arasında sokakta saat satan da var, atölyelerde çalışan da dış ticaret işi yapan da. Hepsi daha iyi bir hayat kurabilmek için çalışıyor; bir tür uzun mesafeli gurbetçilik. Ekonominin iyi gittiği ve görece esnek göç politikası izlenen 2000’li yıllar boyunca İstanbul pek çok göçmen için iyi bir destinasyondu. Afrikalılar özellikle ten renklerinden dolayı sokakta sıkça ayrımcılığa ve kötü muameleye uğramalarına rağmen gelmeye devam ettiler çünkü para kazanabiliyorlardı. Önümüzdeki dönemde göçmenler için cazibesini koruyup korumadığını göreceğiz.
RAKAMLAR KONUŞUYOR
Uzmanlara göre Türkiye’ye göç edenlerle ilgili devletin elindeki veriler gerçeği yansıtmıyor. Çünkü Afrikalıların çoğu turistik vizeyle ülkeye giriş yapıp sonrasında kaçak olarak kalmayı sürdürüyor. Bir suça karışmadığı sürece de sınır dışı edilmiyor. Aşağıdaki rakamlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2016 ve 2017 yılına ait kayıtlarından alındı.
DERNEK BAŞKANLARI ANLATIYOR
Emre Magboh Nijeryalılar Derneği Başkanı
“Burada yaklaşık 10 bin Nijeryalı var. Çoğunun oturma izni yok, kaçak olarak yaşıyorlar. Ben 12 yıldır Türkiye’deyim. Nijerya’da doğdum. Eşim Türk, Türkiye vatandaşlığı aldım. İki çocuğumuz oldu. Dokuz yaşındaki kızım Defne, Fenerbahçe’de basketbol oynuyor. Oğlum Deniz ise 13 yaşında. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrikalıları seviyor. Eskiden oturma izni alamıyorduk. Şimdi eskisine göre kolay. Yine de bir hayat mücadelesi var. Özellikle son üç yılda gelenlerin sayısı artmaya başladı. Eskiden de geliyorlardı ama yüzde 70’i Yunanistan’a gidiyordu. Artık kaçmak için değil, direkt burada yaşamaya geliyorlar.”
Cumhurbaşkanı ile de görüşmek istiyoruz
Julius Kugor Ganalılar Derneği Başkanı
“Türkiye’de yaklaşık 500 Ganalı olduğunu tahmin ediyoruz. En çok Nijeryalılar geliyor çünkü ülkeleri çok büyük, 200 milyon kişi yaşıyor. Yani neredeyse her altı Afrikalıdan biri Nijerya’da yaşıyor. Buradaki en büyük sorunumuz oturma izni. Biz Afrikalılar Topluluğu Derneği diye de bir örgüt kurduk. Yönetimde yedi kişiyiz. Bu dernek vasıtasıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la da görüşüp sorunlarımızı, taleplerimizi dile getirmek istiyoruz.”
Ülkelerin mekânları var
Afrika’da 54 ülke, her birinde de farklı bir kültür var. Haliyle Türkiye’de de sosyal hayatlarında ayrılıyorlar. İstanbul’da şimdiden çok sayıda mekân açılmış durumda. Ortak kulüpler/barlar olsa da Etiyopyalı, Somalili ya da Nijeryalının takıldığı yerler başka.
Habesha Restaurant, Etiyopyalıların uğrak yeri. Kurucusu bir Türk, Can Korudağ. Dört yıl önce Eritreli bir girişimcinin kurduğu mekânı devralıp geliştirmiş. Restorandaki çoğu yerel ürünün malzemesi Etiyopya’dan geliyor.
Vodit Demissie (31), dört yıldır Habesha’da çalışıyor. Beş yıl önce Türkiye’ye geldiğinde önce ‘çabuk çabuk’ işinde (Tekstil atölyelerindeki işler; bu ismin sebebi işverenlerin işçilere sürekli böyle seslenmesi) çalışmış. “Etiyopya’da maaşlar düşük, burada sıkıntı yok. Türkiye’yi seviyorum” diyen Demissie’nin dokuz ve dört yaşlarında iki çocuğu var.
Restoranda memleketten arkadaşları Burhan Muhammed ve Muhammed Hassan’la oturan Somalili Ahmed Jama’yla konuşuyorum. Kasım 2017’de gelmiş, Türkiye’deki bir vakıftan aldığı bursla inşaat mühendisliği okuyor. Okulu bitirdikten sonra burada ticaretle uğraşmak istiyor.
Soliyana Ajvess (23) üç yıldır Türkiye’de. “Çok seviyorum burayı” diyor. Babası ve altı kardeşi Etiyopya’da yaşıyor ama o burada ticaret yapmak istiyor.
Charity Gmmamel (25), ülkesi Nijerya’da siyaset eğitimi aldıktan sonra Türkiye’deki erkek arkadaşının yanına gelmiş. Burada önce sosyoloji master’ı yapmak, sonra da iyi bir iş bulup yerleşmek istediğini anlatıyor.
Irkçılık bence yok denecek kadar az
Mecidiyeköy’de ise daha çok Nijeryalıların gittiği bir restoran var. Burada mutfakta bulaşık yıkayan Nisaodogwu Lilian Uzaomaka (Lili), ülkesinde ekonomi okumuş. Ortaokulda dört yıl öğretmenlik yapmış. Ayda 500 dolar maaşı varmış. Ancak yine de iki hafta önce kararını verip Türkiye’ye gelmiş. Kalmaya kararlı: “Bu iş iyi değil ancak acilen bir işe ihtiyacım vardı. Daha sonra güzel bir iş bulabileceğimi düşünüyorum. Burada olmaktan dolayı mutluyum. Çok rahat bir ülke. Irkçılık bence yok denecek kadar az. Afrika’da ülkeler arası ırkçılık var. Burada bizi rahatsız eden bir durum yok” diyor.
Kurtuluş’ta üç yaşındaki kızı Joy’la alışveriş dönüşünde sokakta karşılaştığım Nijeryalı Ola Olaley, sekiz yıl önce gelmiş. Üç çocuğu var. Hayatını şarkı söyleyip basgitar çalarak kazanıyor.
Türkiye’de bulunmaktan memnun olduğu halde olumsuz durumlarla karşılaştığını söyleyenler de var. Etiyopya asıllı, Fransa’da yaşayan, Türkiye’ye üniversite eğitimi için gelen bir genç kadınla konuşuyorum. Ona göre rahatsız edilme durumu semtten semte çok değişiyor. Özellikle Taksim civarında yürürken erkeklerin kendisine “Kaç para istiyorsun” diye sorabildiğini anlatıyor.
Fotoğraf: Murat Şaka
Bir arada olduklarında güvende hissediyorlar
Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi sosyolog Dr. Doğuş Şimşek, fotoğraf sanatçısı Yusuf Sayman’la birlikte ‘Çabuk Çabuk’ adlı bir kitap yayımladı. İstanbul’da yaşayan Afrikalı göçmenlerin deneyimlediği ırkçılık, haklara erişim ve entegrasyon süreçleriyle ilgili araştırmalar yapan Şimşek anlatıyor: “Saha çalışmam sırasında hemen hepsi kendilerini güvende hissetmediklerini dile getirdiler. Özellikle Kumkapı’da hava karardıktan sonra yürümek onlar için tehlikeli olabiliyor. Bu bölgede sıklıkla hırsızlığa ve ırkçı saldırılara maruz kalıyorlar. Kendilerine ait sosyal mekânlarda bir arada oldukları zaman daha güvende hissediyorlar. Kentte ancak böylesi bir izolasyonla var olabildiklerini ve bunun kendilerini korumak için geliştirdikleri bir strateji olduğunu belirtiyorlar. Dayanışmayı da içlerinde yaşıyorlar.”
YORUMLAR