Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

134 metreden küçük bir göle niye atladım?

134 metreden küçük bir göle niye atladım?

Doğaya ne kadar düşkünlüğünüz var bilmiyorum ancak ben kendimi her fırsatta yeşilin içine atarım. Belki biraz Karadeniz çocuğu olmamın etkisi var bunda. Geçen hafta da ülke sınırlarını aşıp İsviçre Alpleri’nde üç gün geçirdim. Hayatımda pek çok ilki yaşadım. En heyecan verici olanı ‘bungee jumping’ yaparak kendimi 134 metreden boşluğa bırakmam oldu. Ancak aslında bundan çok daha fazlası vardı Alpler’de...

Serkan Ocak / serkan.ocak@hurriyet.com.tr

 

İki kez İsviçre’ye gittim. İkisinde de aynı bölgeye... Intarlaken ve çevresi... Burası o kadar büyük ve keşfedilmeyi bekliyor ki her mevsimi ayrı güzel. Onlarca doğa aktivitesi yapılıyor. Dağların her güzelliğinden faydalanabiliyorsunuz. Bu yıl ikinci kez düzenlenen ve dört gün süren The North Face Mountain Festival’in (Dağ Festivali) son üç gününe katıldım. 29 ülkeden gelen 750 doğaseverle birlikte İsviçre Alpleri’nin altını üstüne getirdim. İstanbul’dan uçuş yaklaşık üç saat sürüyor. Zürih’e indikten 1.5 saatte sonra da dağlardaydık. Festival alanında büyük bir çadır kamp alanı vardı. Daha önce defalarca kamp yaptım. Karadeniz’in yüksek dağlarında da tulumun içinde yattım. Ancak bu coğrafya çok farklıydı. Farklı bir büyüsü ve güzelliği vardı.

Bölgenin adı Lauterbrunnen. Bern kantonuna bağlı Interlaken-Oberhasli eyaletinde yer alan küçük bir kasaba. Buranın nüfusu yaklaşık 2500. Küçük bir merkeze sahip. Hostaller, oteller, market, kafeler ve özellikle outdoor ürünlerinin satıldığı dükkânlar var.
Kamp karşılıklı iki yüksek tepenin arasındaki vadideydi; Lauterbrunnen Vadisi. Tepelerin birinden tam 430 metreden dökülen şelale gerçekten insanın aklını başında alıyordu. Üç gün boyunca bu şelalenin sesini dinledim. Özellikle çadır girdikten sonra şelalenin sesi ve doğanın huzuru içimi ısıtıyordu. 
 

Her gün 20’den fazla aktivite

Festival boyunca doğaseverler için her güne ayrı ayrı etkinlikler konulmuştu. Rafting, koşu antrenmanları, kanyon, yamaç paraşütü, şelale yürüyüşü, Eiger Zirve yürüyüşü, buzul yürüyüşü, kaya tırmanışı, bungee jumping, rafting, outdoor için yemek hazırlama gibi her gün 20’den fazla etkinlik organize edilmişti. 
 

İsviçreliler dağlardan 12 ay boyunca faydalanıyor. Kışın zaten her yer kayak merkezi. Bahar aylarında ve yazın ise çok farklı kullanıyorlar dağları. Her bir köşede ayrı bir etkinlik yapılıyor. Ülke genel olarak pahalı ancak hiç bir aksiliğe yer yok. Tüm tesisler pırıl pırıl. Olumsuzluk olmadığı gibi, her yerde sizi farklı sürprizler bekliyor. Örneğin kaya tırmanışı sırasında rotalar arasında ormanda yürürken karşımıza birden büyük bir salıncak çıktı. Burada sallanmak en az kaya tırmanışı yapmak kadar zevkliydi. Ya da orman yürüyüşü sırasında karşınıza çıkan bir keçi çiftliğinde saatlerce vakit geçirirseniz şaşırmayın. Geçtiğiniz köylerin neredeyse hepsi Heidi’nin köyü gibi, muhteşem...

5, 4, 3, 2, 1...

İlk gün ‘bungee jumping’ etkinliğine katıldım. Yıllardır bunu yapmak istiyordum ancak Türkiye’de bunu yapabilecek bir yer bulamadım. Kısmet geçen haftaya imiş. Bu tarz yüksek adrenalin dolu etkinlikleri bölgede Alpin Rafting organize ediyor.  Birkaç aktarma ile bungee jumping yapılan yere vardık. Bir teleferik sadece bu organizasyon için çalışıyor. Teleferikteki kabin özel dizayn edilmiş. Benimle birlikte yine dünyanın değişik yerinden buraya gelmiş13 kişiyle birlikte teleferiğe bindik. Kabin yükseldikçe atlayacak olanların yüzündeki gerginlik de artıyordu. Çünkü tam 134 metreden kendinizi aşağıya bırakmanız gerekiyor. Kolay iş değil... 

Kabinin içinde Red Hot Chili Peppers’ın ritmi en yüksek şarkılarından biri çalıyordu. Görevliler kabindeki gerginliği almak için ellerinden geleni yapıyordu. Gölün üzerine vardığımzda müziğin sesi iyice açıldı. Son hazırlıklar yapıldı. İlk kurban seçildi.

Coşku korkuyla karışıp ortaya garih bir duygu çıktı. Beşten geriye sayıldı. İki görevlinin eli de atlayanın arkasındaydı. ‘Zero’ olduğunda atlamayan olursa o eller görevini yerine getirecekti. Çünkü öyle bir sistem var ki, “Ben korktum, vazgeçtim” demenize fırsat, zaman, kabinde boş yer yok.” İri yarı siyah arkadaş çığlıklar içinde gözden kayboldu... 

Sıra bana geldi. Ayaklarım bağlandı. Güvenlik halatının önüne geçtim. Ne olduğunu anlamadan herkes saymaya başladı... Önceden birkaç soru sormuştum görevlilere. Burada ölen olmamış. İçim biraz rahatladı. 5-4-3... Bana ömrümün en uzun gelen, aslında birkaç saniye süren yola bıraktım kendimi... Korkmadım ancak çok heyecanlandım. Çünkü müthiş bir adrenalin bunu yapmak.

Gökyüzüne asılı köy: Stechelberg

Katıldığım etkinliklerne biri de dağ yürüyüşüydü. İki ayrı teleferikle bir dağın eteklerine çıktık. 1000 metre seviyelerinde olan kamp yerinden yaklaşık 1500 metre daha yukarı tırmandık. Burada yürüyüşe başladık. Alp Dağları’nın en popüler, dağcıların da en favori zirvelerinden Eiger’e uzun uzun baktık. Zirvelerin tamamı karlarla kaplıydı. Çıktığımız köyün adı Stechelberg. 430 metrelik şelale de bu köyün bulunduğu yerden dökülüyordu. Stechelberg, bir kasaba değil adeta bir yağlı boya tablosu. Aynı zamanda bu köy ilk James Bond filminin çekildiği yerlerden de biri. Evlerin hepsi birbirinden güzel. Bir zamanlar demir madenciliği yapılan köyde orman alanları giderek azalınca bir karar verilmiş ve köy koruma altına alınmış. Bölge ağaçlandırılmış. Sık sık çığ düşen köydre bununla ilgili tedbirler de alnmış durumda. 2003’te teleferik bağlantısı ve bir de demiryolu kuruldu. Diğer bölgelerle olan ulaşımı sağlandı. Köyde sadece 255 kişi yaşıyor ancak burayı her yıl binlerce kişi ziyarete geliyor. Kimi sadece köyü gezmeye kimiyse ‘hiking’ için buranın yolunu tutuyor. İki saatlik bir yürüyüşün ardından biraz yorgun ama gördüğümüz manzaraların etkisiyle büyülenmiş bir şekilde kampa geri döndük.

Sıradışı dağcıyla bir gün

Dağ Festivali boyunca kaya tırmanışı etkinliğine de katıldım. Kısa bir otobüs yolculuğunun ve 15 dakikalık bir yürüyüşün ardından 40 kişiyle tırmanış yapacağımız rotaya geldik. Halatlar, karabinlerlerle kayaların yolunun tuttuk. Yolda daha önce bu bölgede tırmanış yaparken hayatını kaybedenler anısına kurulan köşeyi görmek biraz korkuya neden olsa da kaya tırmanışı etkinliğe katılan insanlar için büyük bir tutku... 

Kaya tırmanışı yapılan alanda hemen hemen her seviye için rotalar mevcuttu. En kolayından başlayıp akşama kadar Alpleri’in kayalarına tutunup yukarılara çıkmaya çalıştık. Tırmanış rehberlerinden The North Face’in sporcularından ve dünyanın en iyi dağcılarından Simore More idi. 
 

İtalyan asıllı Simone, dünyada tüm dağcılardan farklı ve hiç kimsenin denemediği şeyleri yapıyor. Yazın çıkılan 8 binlik dağlara kışın çıkıyor. Herkesin güney yamacından çıktığı dağlara kuzey yönünden çıkıyor. Tam bir çılgın. Üstelik tüm bunları ülkedaşı kadın dağcı Tamara Lunger ile birlikte yapıyor. Neden bu sıradışı tırmanışları yaptığını, hayatını bu denli riske attığını sorduğumuzda ise verdiği tek bir cevap var: Mutlu olmak için... Doğaseverlerin çoğu kimi zaman hayatlarını riske attığı bu etkinlere aynı amaçla katılıyor. Ben de kendimi 134 metreden boşluğa bunun için bıraktım. Mutlu olmak için... Bu kadar adrenalin dolu olmak zorunda değil ancak siz de mutlu olmak için atın kendinizi bir yerlere...

http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/134-metreden-kucuk-bir-gole-niye-atladim-40586903

134 metreden küçük bir göle niye atladım

https://www.youtube.com/watch?v=PD7KVilD-ps

Paylaş

YORUMLAR