'Enerji diye bir ihtiyaç var' diyen Bakan Günay, çevrecileri eleştirdi: Karadeniz'de binaların sıvası, çatısı yok. Yaylalara çok katlı binalar yapılması konusunda çevreciler ayağa kalkmıyor da, derelere HES yapılınca kıyamet kopuyor. Derelerin ağzına binalar yapılıyor. Bunlar HES'lerden daha vahim
09 Mart 2010
İSTANBUL - Kendisi de Ordulu olan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Karedeniz Bölgesi’nde yapılan, çevrecilerin karşı çıktığı Hidroelektir Santralları’nı (HES) savundu. “Doğaya hiç elimizi sürmediğimiz bir Türkiye hayali kurmak çok güzel ama ‘enerji’ diye bir ihtiyaç var” diyen Bakan Günay, Karadeniz Bölgesi’ndeki imara aykırı çarpık yapılaşmanın ‘HES’lerden daha vahim’ olduğunu savundu.
Günay, Radikal’e şu değerlendirmeleri yaptı:
HASANKEYF: Hasankeyf, Ilısu Barajı projesinin kollarından biri. Hasankeyf’in bir bölümünün su altında kalması kaçınılmaz. Orada, Artuklu dönemine kadar giden özel bir tarihsel yapı var. Su altında kalacak şehirde bazı yapıların taşınması konusunda DSİ’nin bir çalışması var. Bu yıl ya da gelecek yıl bu konuda bir mesafe alacağımızı tahmin ediyorum. Eserlerin hangileri taşınacak, hangileri kalacak bize bir rapor getirecekler. Türkiye su zengini bir ülke değil. O yüzden suyu doğru kullanmak konusundaki projeler, tarihi korumak kadar, enerji, sulama ve doğa açısından da önemli. Ayrıca bir yerde göl oluştuğu zaman doğaya da olumlu katkı sağlıyor.
KAREDENİZ’DEKİ HES’LER: Doğaya hiç elimizi sürmediğimiz bir Türkiye hayali kurmak çok güzel ama ‘enerji’ diye bir ihtiyaç var. Enerji yüzünden dünyada kavgalar çıkıyor. ‘Biz termik santral istemiyoruz doğayı kirletiyor, nükleer de istemiyoruz başka tehlikeleri var’ deniliyor. Temiz enerji olarak HES var, sudan enerji var. Rüzgâr - güneş enerjisi diyorlar. Karadeniz’de güneş varsa birisi bana göstersin. Karadenizin dereleri de kontrolsüz akıp gidiyor. ‘Nehirler akar Karadenizliler bakar‘ diye bir eleştiri vardır. Doğayı bir inşaat haline bırakırsanız bu olmaz ama düzenlerseniz hem nehrin akışını kontrol etmiş olursunuz hem enerji üretir hem de çevredeki peyzajı elden geçirirsiniz.
TOPYEKÛN KARŞI ÇIKMAK: Topyekûn karşı çıkmak doğru değil. Topyekûn bütün nehirlere onlarca, yüzlerce HES yaparak nehrin bütün doğasını kaybetmek elbette güzel değil. Ama hiçbir şeye elimizi sürmeyelim, bu dere de böyle aksın gitsin, toprak denize dolsun... Bu da doğru değil. Karadeniz’de binaların sıvası yok, çatısı yok, her dakika yeni bir kat çıkacak şekilde. Yaylalara çok katlı binalar yapılması konusunda çevreciler ayağa kalkmıyor da, derelere HES yapılması konusunda kıyamet kopuyor. Derelerin ağzına binalar yapılıyor, yolların ağzına, denizlerin çıkışına binalar yapılıyor. Bunlar HES’lerden daha vahim.
DEMOKRATİK AÇILIM: 2009’un ilk günü TRT’de Kürtçe yayına başladı. TRT ŞEŞ’i 10 yıl önce düşünebilir misiniz? 9 Ocak 2009’da Nâzım Hikmet’in vatandaşlığı çözüldü. Şivan Perwer, 25 yıldır yurtdışında. Yakınlarıyla görüştüm ‘istediği zaman gelebilir’ diye. ‘Konseri olursa en önde otururum’ dedim. O da cevap verdi, ‘Başbakan, bakan beni davet etti, sağ olsunlar’ diye. Ahmet Kaya, yurtdışında öldü. ‘İsterseniz mezarını getirebilirsiniz Türkiye’ye’ dedim. Gülten Kaya, ‘Teşekkür etti, kalsın kaldığı yerde’ dedi. Aynı şey Nâzım Hikmet için de oldu. Geçen yıl Van’da Kürtçe oyun oynandı.
ALEVİ AÇILIMI: Alevilerle ilgili şu ana kadar yedi toplantı yapıldı. Bir bakan arkadaşımız tüm dedelerle, eski CHP millitvekillerine kadar herkesle konuşuyor. Din dersinin içeriğini değiştirmeyi planıyoruz. Anayasa engel olmasa önümüzde başka düzenlemeler yapacağız. Yeni bir Anayasa’yı telaffuz ediyoruz. Süleyman Demirel’in başbakan olduğu Türkiye’de, Alevi kitlesine hakaret edilirdi. 40-50 yıldır Türkiye tabularla yaşadı.
ROMAN AÇILIMI: Bir kültür varsa bunu yaşatacağız. Bir yandan bu insanlar da yaşamlarını, müziklerini yaşatsınlar istiyoruz. Biz hiçbir çiçek solmasın istiyoruz. Türkiye’de statükoyla değişim mücadele ediyor. Yenilikçilikle gericilik mücadele ediyor. Bu gericilik kravatlı olabilir. Türkiye’de bir tür devrim yapıyor. Elbette değişim kazanacak. Roman sözcüğünü ağzımıza almaktan sakınırdık. Biz aslında Roman, Alevi, demokratik açılım değil, ‘insanlık açılımı’ yapıyoruz.
YORUMLAR