03 Şubat 2014
Tarlabaşı, Sulukule, Fener-Balat gibi semtlerin yenileme kararlarına onay veren koruma kurulunun eski üyesi Prof. Dr. İclal Dinçer, “Yeni kanunlarla alt gelir grubunun yaşam alanları ellerinden alınıyor. Yerlerine yeni gelir grubuna sahip insanlar getiriliyor. Devlet eliyle ‘soylulaştırma’ yapılıyor. Tarlabaşı’nda gerçekleşen budur” dedi.
Türkiye
Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu tarafından
İstanbul
’da ‘Ekolojik kriz ve kentler’ konulu bir sempozyum düzenledi. Türkiye’nin birçok ilinden İstanbul’a gelen yaşam alanlarını savunan avukatlar sempozyumun son günü de Kuzey Ormanları’nı ve mega projelerle kamulaştırılan alanları gezdi. Avukatlar ve bazı akademisyenler oturumlarda kentlerin ‘yenileme ve kentsel dönüşüm’ adı altında nasıl ranta dönüştüğünü ve bu dönüşüm sırasında kanunların nasıl kullanıldığını anlattı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. İclal Dinçer de ilk oturumda konuşanlar arasındaydı. Dinçer,
Kültür
ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu eski üyesi. Tarlabaşı, Sulukule, Fener ve Balat’ın yenileme kararlarına onay veren kurulun üyesi Dinçer, “Mimarlar, şehir plancıları odası üyeleriyle birlikte mücadele ettik. Planların yanlış olduğunu anlattık. Önemli bir bölümünü ikna edemedik. Projeler uygulamaya konuldu. Ancak kimse gelinen noktanın bu olduğunu tahmin etmiyordu.”
Dünyadaki koruma ilkelerinin Türkiye’dekinden farklı olduğunu anlatan Dinçer, “Tarihi bir yapının tüm teknik imkânlar kullanılarak yıkılmadan ve yeniden yaşanabilir hale getirilmesi öngörülüyor. Yıkıp yeniden yapıp, eskiymiş hissi verilen yapılar 1960-70’lerde kalmış, modası geçmiş uygulamalar.
Bugün
Tarlabaşı’nda yapılan budur. Çıkarılan yeni kanunlarla alt gelir grubunun yaşam alanları ellerinden alınıyor. Yepyeni bir gelir grubunun önünü açıyor. Buna devlet eliyle ‘soylulaştırma’ deniliyor. Tarlabaşı’nda gerçekleşen budur. Taahhüt edilenlerle yapılanlar birbirini tutmuyor” dedi.
Yeni afetlere kapı açılıyor
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi araştırma görevlisi Seda Yurtcanlı ise ekonomik olarak büyümek, gelişmek adına ÇED sürecinden muaf tutularak büyük yatırımlar yapıldığını, bunların da afet riski doğurduğunu anlattı. Yeni çıkarılan kanunların daha önceki koruyucu kapsamdaki kanunları saf dışı bıraktığını anlatan Yurtcanlı, Biyolojik Çeşitlilik Kanunu’nun da çıkarılmayı bekleyen kanunlar arasında bunun en önemli örneği olduğunu söyledi.
Kent ranta dönüştürülüyor
Konuşmacılardan avukat Can Atalay ise Afet Yasası’nın aslında deprem güvenliğini sağlaması gerektiğini ancak kanuna bakıldığında bunun koca bir yalan olduğunu belirtti. Afetin konunun sadece depremden ibaret olmadığını anlatan Atalay, Ayamama Deresi’nin taşması sonucu ölen 17 kişiyi hatırlatarak aradan geçen 4 yılda önlem almak yerine dere yatağına pek çok büyük yapıların yapıldığını söyledi.
Atalay, Fikirtepe’de riskli yapıyı belirleyenle yeni yapıları yapacak olan şirketin aynı olmasının da uygulamada yaşanan çarpıklığa örnek olarak gösterdi.
Oturumu yöneten Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu, son dönemde kentlerin ranta dönüştürülmesi sürecinin yaşandığını belirterek bunun önündeki engellerin yasalarla bertaraf edildiğini söyledi.
YORUMLAR