1 Eylül'de avlanma yasağı kalkıyor ama balığın da, balıkçıların da ve dolayısıyla tüketicinin durumu da hiç parlak değil
29 Ağustos 2010
Anadolu
’nun balıkları, Nâzım Hikmet’in Kuvay-i Milliye Destanı’na bile konu oldu. Nâzım’ın sözünü ettiği Sakarya ile Kütahya arasındaki Akarçay’daki yılan balıklarından bugün eser yok. Anadolu’nun birçok balığı gibi onların kaderi de “yok olmak”. Üç tarafı denizlerle çevrili
Türkiye
’de insanlar uskumru, somon ve ringayı Norveç’ten, kalkanı Ukrayna’dan, orfoz ile barbunu Fas’tan ve Moritanya’dan yemeye başladı bile. Dahası var: Istakoz Kanada’dan, sardalya ve mercan Yunanistan’dan, ahtapot ve kalamar Hindistan ile Pakistan’tan, karides Tayland, Endonezya ve Malezya’dan, hayvar da Rusya, Ukrayna ve Azerbaycan’dan geliyor.
Yani balık hallerinde “bizim” denizlerden çıkan “derya kuzusu” değil, ithal balıklar var. Daha kötüsü Türkiye istikrarlı bir balıkçılık politikasına başlayıp uygulamazsa, hamsiyi, istavriti bile ithal olarak yiyeceğiz. 10 yıl sonraysa lüfer görmek hayal olacak.
İstanbul
Boğazı’nda bir dönem kılıçların atladığını, orkinosların oynadığını anlatan İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi eski Dekanı ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Türkiye’de balıkçılığın sisteminin çöktüğünü söylüyor. Hayatını Türk ve dünya denizlerini araştırmakla geçiren Prof. Öztürk, bu durumun liberal politikalarla sosyal devletin gözardı edilmesinin sonucu olduğunu savunuyor. Öztürk, balık sezonunun başlamasına üç gün kala (1 Eylül) Türk balıkçılığını kurtulması için neler yapılması gerektiğini Radikal için anlattı.
Türkiye’de balıkçılığın gidişatı gerçekten iyi değil mi?
İyi değil. Balıkçılıkla ve tarımla ilgili politikalar, daha açıkcası liberal ve sosyal devleti gözardı eden politikalar balıkçılığı bitirdi. Türkiye’de balıkçılık çökmüş durumda. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi, devletin bu konudaki politikasının yanlışlığı. Bizim gençliğimizde Et ve Balık Kurumu vardı. Bunun gibi kurumlar özelleştirildi. Ama şimdi yavaş yavaş yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Et ve Balık Kurumu, piyasadaki balık fiyatlarını düzenlerdi. Ama şimdi Türkiye’deki balık fiyatları, üç dört komisyoncunun dudağının arasında. Dolayısıyla tüketicilere istedikleri fiyata, istedikleri balığı satıyor. Geçen yıl Türkiye’deki palamut fiyatıyla Tokyo’daki palamut fiyatı aynıydı. Halbuki burada çok daha ucuz olması gerekiyor.
İnsanlar yeterince balık yiyebiliyor mu?
İstanbul’da yaptığımız çalışmalara göre, yılda yarım milyon insan bir kilo bile balık yiyemiyor. Nedeni yoksulluk. Gelir düzeyi çok düşük, balık fiyatları yüksek. Çünkü çok fazla ve yanlış balık avlandığı zaman balık denize dökülüyor ya da balık yağı fabrikalarına gidiyor. Bunun önlenmesi lazım. 1 Eylül’de sezon başlayacak. Yine bakanlar gelecek, “Üç tarafı denizlerle çevrili”, “Denizci devlet, denizci ulus” diyecekler ancak ortada balık yok! Uskumru Norveç’ten, orfoz Moritanya’dan, ıstakoz Kanada’dan, sardalya Yunanistan’dan, kalkan Ukrayna’dan, ahtapot ve kalamar Hindistan, Pakistan’dan geliyor. Oysa Türkiye 1 milyon ton balık üretebilir. Türkiye şu anda 500 bin ton balık üretiyor. Kişi başına sekiz kilogram balık tüketiliyor.
Avrupa Birliği
’nde ise 28 kilogram. Bir milyon ton daha balık üretmemiz imkânlı. Bunu denizlerde, kıyılarda üretmemiz mümkün. O zaman Avrupa standartlarına çıkabiliriz. Avrupa Birliği’nin kurulmasını ısrar ettiği halde Türkiye’nin daha Su Ürünleri Genel Müdürlüğü yok. Tarım Bakanlığı’nın içinde sadece bir daire var.
Balıkçıların durumları nasıl?
Türkiye’deki balıkçıların sigortası, sendikası yok. Çok kötü şartlarda çalışıyorlar. Dolayısıyla işçi ve üretim maliyeti düşük. ÖTV’siz yakıt alıyorlar. Peki böyle bir durumda maliyetlerin daha da düşmesi ve halkın ucuz balık yemesi gerekmez mi? Ama bu olmuyor. Liberal ekonomide piyasaya müdahale etmek yok, oysa ki gıda güvenliği için mutlaka devletin müdahaleci, düzenleyici, denetleyici politikaları lazım. Dolar yükseldiğinde Merkez Bankası nasıl müdahale ediyorsa balık fiyatlarına da müdahale edilmeli. Balık fiyatları Türkiye’de Avrupa’daki balık fiyatlarından daha yüksek.
Marmara Denizi yıllardır kirleniyor. Kaçak avcılık gibi sorunları da var...
Marmara Denizi tüm balıkların yumurtlama ve göç yeri. Bugün balık kalmadı. Orkinosların Tekirdağ, Şarköy, Marmara Adası arasında bir aşk üçgeni vardır. Bu balıklar üremek ve yumurtlamak için binlerce kilometre öteden, Atlantik Okyanusu’ndan gelirler. Orkinosların aşk üçgeni, kravatlarıyla gezenler tarafından darmadağın edildi. Karadeniz’de orkinos vardı. Şimdi hiç yok. Marmara Deniz’i kocaman bir lağım çukuru. İstanbul, Bursa, Çanakkale vs. gibi büyükşehirlerinin acaba kaç tane arıtması var? Bunların yarısı denize... Böyle kirlenmiş bir denize hangi balık yumurtlayabilir? Marmara’dan bir sürü gemi geçiyor. Bu gemiler geceleri petrol atıklarını Marmara’ya bırakıyor. Böyle kirlenmiş bir denizde hangi balık yaşayabilir, yumurta verebilir? Marmara Denizi’nde sürdürülebilir balıkçılık için 15 bin ton avlanması gerekir. Ama şu anda yasadışı ve kaçak olarak 50 bin tonun üzerinde, hatta 100 bin tona kadar balık avlanıyor. Gece Marmara Denizi’nin ve boğazların her tarafında troller geziyor. Kız Kulesi’nin önünde gırgırlar ağ çeviriyor. Beykoz’da Denizcilik Meslek Lisesi’nin ilk mezunuyum. 1970’lerde okurken Beykoz’da kılıçlar görürdük. Hayatım dünya denizlerini gezmekle geçti. Orkinoslar buralarda oynardı. Anadolu Hisarı’nda gittiğim kahvenin önü silme lüferdi. 200 sene önce değil, 1975’te. Ne oldu bu balıklar? Gelibolu’da biz Sardalya Festivali yapardık. Sardalya şu anda Yunanistan’dan geliyor. Çünkü aşırı bir avlanma var.
Lüfer kampanyası ne durumda?
Ay sonunda yanlış tüketimin ayıpları başlayacak. 1 Eylül’de balık sezonu açılıyor. Lüfere bakın. 14 santimlik çinekop avlanıyor. 14 santim çinekop yumurta bile vermez, bir yaşındadır. Bir yıldır lüfer kampanyamız var. Bir yıldır Tarım Bakanı’ndan (Mehdi Eker) randevu alamıyorum. Sorunu anlatmak için özel kalemine bizzat gittim. Hâlâ randevu bekliyorum.
Bakanla görüşebilirseniz neler söylemek istiyorsunuz?
Lüferin avlanabilir, yenilebilir boyunun minumum 20 santim olması gerektiğini, daha küçük lüferlerin avlanmasını yasaklanması gerektiğini söyleyeceğim. 14 santimlik lüfer avlamak yasaklanmalı. 2000’e kadar bu böyleydi. Çünkü lüfer ilk kez 19 santimde yumurta veriyor. 14 santim lüfer tutulursa çocukların rıskı yeniyor demektir. Lüferin büyüğü kofana artık yok. 10 yıl önce vardı. Çünkü lüfer hiç büyümüyor. 10 yıl sonra lüferi de yiyemeyeceğiz. Yanlış avcılık yapılıyor, günü kurtarıyoruz fakat geleceği kurtaramıyoruz. Balıkçılığın kaderi kesinlikle balıkçılara bırakılmamalı.
Dünyada iyi balıkçılık politikası olan bir ülke var mı? Neler yapılıyor?
Dünyada Türkiye’deki gibi bir uygulama yok, kurallar var. En iyi örneklerden biri Japonya. Japonya’da balıkçılar olduğu bölgeyi korur. Çünkü o bölge balıkçıya tahsis edilmiştir. Balıkçı bilinçlidir. Balıkçıya denir ki, “Bu bölge senin, buradaki balıkçılık yasaklarını sen koruyacaksın.” Balıkçılıkla ilgili eğitim verilmeli. Devlet balık fiyatlarını düzenliyor. Halkın sağlığı ve balık yemesi için çaba gösteriyor.
Bizde nerede hata yapılıyor?
Nâzım Hikmet’in bir şiiri vardır. Kuvay-i Milliye Destanı. 2.30’dan 5.30’a kadar söylediği... Sözünü ettiği Akarçay’daki yılan balıklarını aramaya gittim. Akarçay Sakarya ile Kütahya arasında. Bir tane bile yılan balığı kalmamış. Anadolu’nun balıkları yok oluyor. Bir ülkede 1700’ün üzerinde hidroelektrik santrali (HES) olur mu? Yüzde 10’luk can suyu Anadolu kadar yaşlı olan fosil balıkların ölümü demek. Mersin balıkları artık Çoruh’a girmiyor. Çünkü Çoruh hehri HES’lerle doldu. Gediz, Büyük Menderes, Seyhan ve Ceyhan’a artık balık girmiyor. Bu gidiş doğru bir gidiş değil. Gelecek kuşaklara bırakmamız gereken ahlaki sorumluluk bir yana onlara örnek olmalıyız. Gelecek kuşaklara biyolojik çeşitliliğimizi bırakmıyoruz. Devlet bu konuda hiçbir rol oynamıyor. Üsküdar’dan Riva’ya kadar kanalizasyonu yok. Arıtma yok. Hangi balık yaşayacak burada? Beykoz Belediyesi’nin amblemi kalkan balığı. Nerede kalkan? Türk balıkçılarını kurtarmak için Romanya’ya, Ukrayna’ya ve Rusya’ya gittim. Kaçak balıkçılık yaparken insanlar öldü oralarda. Yakalananları da çıkarmak gerekiyordu. Bilirkişi istediler. Yüzüm kızara kızara gittim. Bu gelenek haline geldi artık. Bulgarlar daha iki yıl önce kaçak balık avlıyor diye iki balıkçıyı öldürdüler. Ukrayna sahil güvenlik botları kaçak balıkçılık yapanları öldürdü. Öldüren subaylar da terfi etti.
Karadeniz’deki sorun nedir?
Bölgesel güç olan bir Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere Karadeniz Balıkçılık Sözleşmesi’ni imzalatamadı. Eğer Türkiye bu sözleşmeyi imzalatabilseydi, Karadeniz’de sürdürülebilir balıkçılıkta şansımız olurdu. Bizim yapamadığımızı bizden fakir olan Romanya ve Bulgaristan yaptı. Onlar çaça ve kalkan balığına kota koydu. Gürcistan’da Türkler hamsi avlıyor. Türkiye’nin bir tek Yemen’le sözleşmesi var. ‘Türk balıkçıları gidecek Yemen’de balık avlayacak.’ Sahil şeridi balıkçılığında en güçlü ülke Türkiye. Bunu Türkiye’nin yapması lazım. Türkiye’nin inisiyatif alması gerekiyor ama yapmıyor. Çünkü politika yok. Bu konuda ne yapacağını bilmiyor. 1750 kilometre sahil var. 20 bin teknenin yarısı Karadeniz’de. ‘Liberal ekonomi isteyen istediği yerden getirir’ deniliyor. Ama o zaman balıkçılığı çökertiyorsunuz. Çin ve Kore’den balık ağı geliyor. Dişinizle tırnağınla kurdunuz ağ sanayisi gitti. İnsanlar işsiz kaldı. Oysa Türkiye’nin kendi av sanayisini geliştirmesi gerekiyor.
Bir de balık çiftlikleri sorunu var. Balık çiftlikleri Türk balıkçılığı açısından yararlı mı zararlı mı?
Çiftliklerde kurallara uyulmalı. Yunanistan’ın her tarafı çiftliklerle dolu. Yunanistan’da turizm yok mu? Bizden daha çok. Sakız, Midilli adalarının 200 metre uzaklıkta çiftlikleri var. Ana karanın 100 metre açıklarında çiftlikler var. Denizde 150 bin ton balık üretiyor. Biz yarısını 75 bin tonu ancak üretiyoruz. Orada da doğanın korunması gerekiyor. Sorun devletin yer göstermemesi. Düzenleyici rol gerekiyor. Bizdeki çiftlikler üç kez yer değiştirdi. Üretici de zor duruma düşüyor. Eğer üretim artırılmak isteniyorsa neden bunlar sürekli yer değiştiriliyor? Şu anda çiftlik kurulması için 30 metre derinlik, 1000 metre uzaklık ve 0.1 saniyede bir millik akıntı gerekiyor. Bazı bölgeler için doğru olabilir ancak her yerde aynı şartlar olmayabilir. 1 milyon ton balık üretirsek işsizlik de önlenir. 15 su ürünleri fakültesi var. Mezunlar iş bulur.
Çözüm önerileri
Prof. Bayram Öztürk’ün Türk balıkçılığının kurtuluşu için önerileri şöyle:
1- Gerçekçi av yasakları konulmalı. Bugünkü av yasakları katılımcı anlayıştan uzak, bilim insanlarına sorulmadan, politikaya araç olacak şekilde. Doğal kaynaklar popülist alet edilmemeli.
2- Sürdürülebilir balıkçılık olmalı. Türkiye’deki balıkçılığın yarısı kayıt dışı. Ne kadar balık avlandığının istatistikleri yanlış ve eksik. Kim ne kadar balık tutuyor ne kadar vergi veriyor, belli değil.
3. Balıkçıların sosyal haklarının olması gerekiyor. Sigortasız çalışıyorlar.
4- Mutlaka piyasada fiyat düzenleme mekanizması olması gerekiyor. Et ve Balık Kurmu’nun yeniden yapılması gerekiyor. Bırakın geçsinler, bırakın yapsınlar zihniyeti geride bırakılmalı. Sosyal politikalar uygulanmalı. Küçük balıkçıya teşvik verilmeli ve av alanları korunmalı.
5- Denizlerde koruma alanları belirlenmeli. Yıllardır Saroz Körfezi konuşuluyor ancak hâlâ koruma alanı olmadı. Akdeniz ve Karadeniz arasındaki geçiş ve üreme, yumurtlama noktası, Marmara denizi balık akvaryumu. Gözümüzün içi gibi bakmamız gerekiyor. Bakarsak, İstanbulluların protein açlığını gidermiş oluruz.
6- Güçlü bir balıkçılık idaresi olması gerekiyor.
7- Balıkçıların açık denize çıkması ve bunun devlet tarafından desteklenmesi gerekiyor. Türkiye’deki balıkçılığın yapısı şu an buna müsait. Ancak Marmara denizi varken neden açık sulara gitsinler? Belli büyüklükteki teknelerin Marmara denizine girmemesi gerekiyor.
YORUMLAR