Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yavru balıklarla ilgili bir tebliğ yayınladı. Balıkçıların tuttuğu balıklarda gözardı edilen yavru balık miktarı yüzde 5'ten 15'e çıkarıldı. Sivil toplum örgütleri ve balıkçı örgütleri duruma tepkili gösterdi: "Tebliğ kimseye danışılmadan, bilimsel araştırması yapılmadan çıkarıldı. 150 balıkçı mutlu ama 20 bin balıkçı mutsuz oldu.
20 Kasım 2013
Türkiye
’de özellikle son birkaç yıldır lüfer özelinde balıkçılıkla ilgili çeşitli kampanyalar yapıldı. Bakanlık da bu kampanyalarla ilgili olarak balıkçığılın geleceğini korumak için ‘24 metre av yasağı, lüfer av sınırının 14’ten 20 santime çıkarılması’ gibi çeşitli tedbirler aldı. Ancak bakanlığın önceki gün resmi
gazete
yayınlanan yeni kararı balıkçılar üzerinde tam bir şok etkisi yarattı.
Eskiden bir kasa balık tutan balıkçının kasasında av sınırın altındaki küçük balıkların toplam miktarı, kasadaki toplam balığın miktarının ancak yüzde 5’i kadar olabiliyordu. Yani yüz balık varsa yalnız 5 tanesi küçük olabilirdi. Bunun üzerine çıktığında ceza kesiliyordu. Ancak yeni düzenlemeyle bu oran yüzde 15’e çıkarıldı. Bu da daha çok yavru balık avlanabileceği anlamına geliyor. Uygulama ticari amaçlı avlanan hamsi, sardalya, istavrit ve lüfer için geçerli olacak. Resmi gazete yayınlandığından itibaren balıkçılıkla ilgili örgütler arasında tartışılmaya başlandı. Balıkçılıkla ilgili forum sitelerinden birinde bir kıyı balıkçısı şu örneği verdi: “Bir gırgır her seferinde 500-1000 kasa balık tutuyor. Bir kasada 10 kg olduğunu kabul edilirse 10 ton balıkta, 1.5 ton yavru balıktan söz etmek mümkün.”
20 bin balıkçı mutsuz
Türkiye’de en az 20 bin balıkçının üye olduğu Su Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği Başkana Ramazan Özkaya ise yeni tebliğle ilgili tepkisini şu sözlerle dile getirdi: “Çıkan tebliğden bizim haberimiz yok. Üst örgüt olarak bizim görüşümüz alınabilirdi. Alınmadı. Birden bire çıkması hepimizi hayrete düşürdü. Karar belki doğru da olabilir. Ancak hiç tartışılmadı. Bilimsel açıdan raporlanmadı. Değişmesi gerekiyor muydu, gerekmiyor muydu bilmiyoruz. Ben bilime insan bir insanım, ‘bilimsel açıdan uygundur’ diyen olursa biz de uygun deriz. Ancak bu konu hiç bir şekilde araştırılmadı. Etik olarak doğru değil. Sormadan bildiklerini yaptılar. Lobi çalışmalarını duyuyorduk ancak kimin gelip gittiğini bilmiyorduk. Demek lobi çalışmaları birileri için işe yaramış. Bu da birbirimizden ne kadar kopuk olduğumuzu aslında gösteriyor. Aslında bu bir taviz. Verilen taviz 150 balıkçıyı mutlu etti belki ama 20 bin balıkçı ise mutsuz oldu.”
Affedilecekse neden yasaklar konuluyor?
Slow Food Türkiye / Fikir Sahibi Damaklar’dan Defne Koryürek de şunları söyledi: “İnsan duyunca inanamıyor. Örgütleri, akademisyenleri aradık. Kimsenin haberi yok. Gırgır reislerinin bakanlığa dosyalar gönderdiğini duyuyorduk. Bizi en çok rahatsız eden konu bu. Devlete güvenmekle hata mı ettik?
İş
tebliğ noktasına geldiyse neden kimsenin haberi olmadı? Belli ki bir taraftan seçim, diğer taraftan gırgırların baskısı bu sonucu doğurdu. Balıkların, balıkçıların, hepimizin aleyhine bir karar çıkarıldı. Nasıl itiraz edebiliriz diye araştırma yapıyoruz. Bakanlığa dilekçe göndermiştik.
İstanbul
Boğazı’nın avcılığa yasaklanmasını istedik. 24 metre yasağı ve Adalar Bölgesi’nin rezerv alanı ilan edilmesi bize umut oldu. Ancak hepsi kağıt üzerinde kaldı. Yaptığımız tüm kampanyaların boşa gittiğini hissettim. Neden yasak ve cezalar konuluyor, sonra neden bunlar affediliyor?”
YORUMLAR