Kütahya'daki gümüş madeninin siyanürlü atık havuzunda meydana gelen kaza, köyleri ikiye böldü. Eylemci köylüleri, işçi köylüler dağıttı.
11 Mayıs 2011
Eti Gümüş İşletmesi’ne 3 km. uzaklıktaki Köprüören köy meydanında saat 10.00... Caminin önünde hareketlilik var. Erkekler ve kadınlar adına birer sözcü belirlenmişi, ‘Eti Gümüş’teki zehir tesisleri kapatılsın’ yazılı dev pankart hazır. İstikamet 7 Mayıs’ta setleri çöken tesisler.
Kısa süre sonra şirketin bir minibüsü geldi ve içinden 4 işçi indi. Aynı köyden olduklarını belirten işçiler, köylülere, özellikle de kadınlara işletmeye gitmemeleri konusunda ‘sert’ uyarılarda bulundu. Giderseniz cinayet çıkara varan uyarılar ikna edici oldu. Pankartlı eylem iptal edildi. Jandarma da 4 işçiyi uzaklaştırdı.
İknacı işçilerden biri de Bülent Doğancı. Doğancı “Biri orada benim anneme küfür ederse gözüm kimseyi görmez. Amaçları siyasi” derken annesi Emine Doğancı da köy meydanındaydı.
Emine Doğancı tedirgin: “Çocuklarımız da iki arada bir derede kalıyor. Kaç yıldır ekmek yiyorlar. Orası onların ekmek kapısı. Ancak tehlike kesin varsa kapatılsın.”
Eti Gümüş, 19 yıllık bir tesis. 800-1000 işçi çalışıyor. Bu işçilerin 300’ü civardaki 6 köyden. 600-700 lira maaş alıyorlar. 2004’te özelleştirilen ve iddiaya göre kapasitesini katlayan tesis endişe kaynağı.
Köprüören Muhtarı Sabri Görür 3 ay önce 5 köy muhtarı ile heyet oluşturup Eti Gümüş’e giderek tedbir almaları konusunda talepte bulunduklarını söyledi. Son olay tedirginliklerini daha da artırmış. Gülseren Tekeli, çocuğunun siyanür korkusundan ellerini yıkamadığını, Perihan Kolcu yağmur yağdığındaki köydeki balıkların öldüğünü anlatıyor. 88 yaşındaki Arif Duvahan öfkeli: “Kârı 1 kişiye, zararı bin kişiye, 3 kişinin karnı doyuyor 3 bin kişi tehdit altında.”
Tesislerde ise
iş
makineleri gün boyu yoğun bir çalışma içindeydi. İşletmenin etrafı kapı duvar olmuştu. Eti Gümüş’ün girişinde işletmede çalışan en az 250 işçi ve güvenlik görevlisi doğal bir bariyer oluşturmuştu. Az sayıdaki köylü ile işçiler arasında bir ara tartışma yaşandı. İtiş kakış yaşansa da olaylar büyümeden sona erdi. Ancak buna rağmen köylüleri temsilen 5 kişi işletmelere alındı. Köy meydanında işletmenin kapanmasını isteyen köylüler çıkışta daha ılımlı açıklamalarda bulundu.
İşletme: Tehlike yok
Eti Gümüş A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Metalurji Mühendisi Dr. Harun Güdeberk ise ‘tehlike yok’ mesajı verdi: “110 hektarlık bir baraj. Seddeler var. Kendi içinde yavaş yavaş birleşip bütün haline getirilmesi üzerine planlandı. Seddenin yıkılmasının kolay olmadığını çok iyi biliyoruz. Ancak burada abartılmış bir durum var. Tüm tedbirler alınmıştır. Dış sedde diğer seddelere göre 2.5 kat daha sağlamdır. ODTÜ’den raporu vardır. Büyük bir kısmı kuvvetlendirilmiştir. Barajın taşması mümkün değildir. DSİ 24 saat inceleme yaptı. Çevrede hiçbir hayati tehlike yoktur. Baraj sağlam. Tesise cevher ve su beslemesini kestik. İlave baraj 10 gün içinde devreye girecek.”
Madenle metalurji karıştı, böyle oldu!
Kütahya’da 21 milyon ton atığın burnunun dibinde yaşamak zorunda bırakılan insanlar, ‘ekmek’ mi ‘zehir’ mi ikileminin ortasında bırakılıyor. İTÜ Metalurji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman’a göre ise sorun
Türkiye
’de madencilik izniyle metalurji işlemlerinin yapılmasına izin verilmesi.
“Madencilik ile metalorjinin birbirine karıştırılması çokuluslu altın tekellerinin oyunudur. Bilindiği gibi madencilikte şartlar ağır ve uygulanan çevresel denetimler ise nisbeten esnektir. Ancak yer altından çıkarılan madene kimyasal bir müdahale (metalurji) bambaşka bir olaydır. Bu artık sanayi koluna giriyor. Bunu kuralına uygun yapmaları yüzde 30-40’lik bir maliyet getirebilir. Açıkta kimyasal madde kullanımı kesinlikle yasaklanmalı. Kullanılan siyanür atmosfere karışıyor ve yağmurlarla yeryüzüne dönüyor. Doğada öyle korkunç bir tahribat yaratıyorlar ki geri dönüşü imkansız oluyor. Bütün bu vahşi yöntemlerin bir tekini bile
Avrupa
’da yapamazlar. Kütahya’daki olayı ısmarlanmış kaza olarak görüyorum. Gümüşün fiyatının arttığı dönemde üretime yüklendiler. 60 tonluk üretimi 300 tona çıkardılar. Ancak barajın kapasitesi yine aynı kaldı.”
İSTANBUL
/RADİKAL
Eşme’deki bu davayı hatırlayan var mı?
Kütahya’da Eti Gümüş’e ait siyanür havuzundaki çökme nedeni ile gözler bu bölgeye çevrilirken, siyanürden zehirlendiklerini söyleyen Uşak Eşme köylülerinin 4 yıl önce açtığı dava dün görüldü. Bölgede altın arama faaliyeti yürüten Kanadalı Eurogold’a bağlı Tüprag Madencilik şirketi ile köylüleri karşı karşıya getiren olay 2006’da meydana geldi. 26-28 Haziran 2006’da 1000’e yakın kişi hastanelere akın etti.
Kan örneğine el kondu
Zehirlenmelerin siyanürlü altın işletmesinden kaynaklandığı yönündeki iddialar üzerine İzmir Tabip Odası ve Kimya Mühendisleri Odası temsilcilerinin bulunduğu bir heyet Eşme’de gönüllülerden kan örnekleri aldı. Ancak heyetin incelemeleri “yetkisiz” oldukları gerekçesi ile Valilik ve Eşme Kaymakamlığı’nca engellendi, kan örneklerine polis el koydu. El konulan örnekler geri verilmeyince yeni gönüllülerden alınan örneklerde normalin 40 katı kadar fazla siyanür tespit edilerek zehirlenmelerin siyanürden kaynaklandığı belirlenince köylülerden 4’ü şirket aleyhine tazminat davası açtı. Mahkeme ise bilirkişiye başvurmadan davayı kapattı. Ancak karar Yargıtay ‘da bozuldu. Eşme Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davanın dünkü duruşmasında ise Kütahya’da meydana gelen çökme ile ortaya çıkan görüntüler de dava dosyasına konuldu. Ardından bilirkişi raporunun sonucu beklenmesi için dava 7 Haziran’a ertelendi.
Hayvan ölümü sürüyor
Eşme Ziraat Odası Başkanı Erdoğan Aydın madene yakın köylerde hayvan ölümlerinin sürdüğünü, geçen yıl 168 koyunun telef olduğunu, domates ve fasulyede 2 yıldır verim alamadıklarını söyledi. İnay KÖyü’nden Sait Akçay ise 2 yıl önce köyde kısa süre içinde 557 kuzunun telef olduğunu tespit ettiklerini anlattı. DİNÇER GÖKÇE/İSTANBUL
Siyanür krizi
Erdoğan: Tedbir alındı endişeye mahal yok
Siyanürlü atık havuzunda meydana gelen sızıntı Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi. AKP’nın dünkü Kütahya mitinginde konuşan Erdoğan, sızıntı ve sonrasındaki gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini söyledi. Endişelenmeyi gerektirecek bir durum olmadığını öne süren Erdoğan, “Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek, Çevre ve Orman Bakanımız Veysel Eroğlu, Kütahya Valiliğimiz, Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığımız meseleyi anbe an izliyor” dedi ve ekledi: “Gerekli tedbirler alınmıştır. Şu an itibariyle endişeyi gerektirecek hiçbir durum yok. Kütahyalı kardeşlerim, köylülerimiz hiç endişelenmesinler, mesele takibimiz ve kontrol altındadır. Hiç endişe etmeyin.” KÜTAHYA/DHA
Vali: Yağmura karşı da önlemimizi aldık
Kütahya Valisi Kenan Çiftçi, 21 milyon metreküp siyanürlü atık su için “Şu an itibariyle halkımızı, bölgeyi tedirgin edecek herhangi bir risk yoktur, olayı tamamen kontrol altına aldık” dedi. Vali havuzlara dolan yağmur suyunun ‘10 gün içinde’ bitirilecek 5. havuza aktarılacağını açıkladı. Çiftçi “Barajın etrafında büyük yağmur hendekleri var. Etraftan gelen sular bu yağmur hendekleri vasıtasıyla baraj dışına gidiyor. Şu an itibariyle taşınacak yağmur sularının baraja girmesi mümkün değil” açıklamasında bulundu. {KÜTAHYA/AA}
‘Bölgeye panzehir iğneleri yığılmalı’
Çevre Bakanı Veysel Eroğlu ile Vali Kenan Çiftçi, sorun olmadığını söylüyor. Uzmanlar ise her türlü önlemin alınması gerektiği uyarısında bulunuyor. Çevre Mühendisleri Odası Genel Sekreteri Hasan Şevki Çiftçi de “Siyanür zehirlenmelerine karşı panzehir iğneleri bölgeye sevk edilmeli. Önlem olarak yakındaki köyler boşaltılmalı” dedi. Türk Tabipler Birliği Konseyi de kırmızı alarm verilmesini istedi. İSTANBUL/RADİKAL
‘Dulkadir Köyü’ne ne oldu, açıklansın’
TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası Başkanı Cemalettin Küçük sızıntı olmadığı tespitine katılmıyor ve uyarıyor: “Çevre Bakanı 1 gram bile siyanürün sızmadığını belirtmektedir. Oysa bölgede herkes baraja baktığında siyanür taşmasını gözleriyle gördü. Buranın üzerinden her gün tonları bulabilecek seviyede buharlaşma söz konusu. Hidrojen siyanür buharı çok zehirli bir gazdır. İnsanlar bunu yavaş yavaş soluyorlar. 1993’te Dulkadir köyünün nüfusu kaçtı? Şimdi kaç? İnsanlar o dönemde neden mide kanserinden öldü? Neden açıklamıyorlar? İSTANBUL/RADİKAL
YORUMLAR