Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Ölüm bürokrasiden hızlı davrandı, Akçay kansere yenildi

Cezaevinde lösemiye yakalanan Akçay ilik nakli bekliyordu. Arka arkaya gelen bürokratik engeller nedeniyle tahliye edilmeyince ölüme yenik düştü

22 Temmuz 2010

İSTANBUL - Suça sürüklendiği için 14 yaşında cezaevine girdikten sonra kan kanserine yakalanan Abdullah Akçay’ın cezası ertelendi ancak işlemler bürokrasi engeline takılınca tahliye olamadı. Tek dileği kalan zamanını ailesiyle geçirmek olan Abdullah’ın bu isteği gerçekleşmedi. Tahliyesi için Şubat 2010’da başvurulan Adlı Tıp Kurumu (ATK) 15 Haziran’da ‘Cezaevinde kalabilir’ diye rapor verdi. Oysa üç gün sonra Okmeydanı Hastanesi, ‘Ölmek üzere’ deyince yeniden ATK’ya gidildi. ATK, 14 Temmuz’da bu kez “‘Cezası ertelensin’ diye görüş değiştirdi. Fakat ölüm, bürokrasi yardımıyla galip geldi ve Akçay, cezaevinde hayata veda etti.
Mardinli bir ailenin altı çocuğundan biri olan Abdullah Akçay, altıncı sınıfta okulunu ve evini terk etti. Gasp - kapkaç çetesinin eline düşen Akçay, birçok suça itildi. Ailesi çocuklarının peşine düştü. Ancak çete, Abdullah’ı tehdit ediyordu. Abdullah’ın kardeşlerinden birini kaçıran çete, “Abdullah gelmezse evinizi yakarız” dedi. Hakkında 11 suç dosyası oluşan Abdullah kısa sürede yakalanıp Maltepe Cezaevi’ne konuldu. 

41 yıl hapse mahkûm edildi
Abdullah, cezaevine girdikten üç yıl sonra lösemiye yakalandı. 11 ay boyunca hastalıkla mücadele etti. Mayıs ayında 18 yaşına giren Abdullah’ın 41 yıl kesinleşen cezası bulunuyordu.
İlk tedavisi 24 Ağustos 2009’da Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yapıldı. Lösemi teşhisi konulduğundan kemoterapiye başlandı. Ancak kemik iliği nakli gerekiyordu. Abdullah’ın kardeşinin dokusu kemik iliği nakli için uygun bulunmuştu ancak bu kez de Abdullah’ın durumu kritik noktaya geldiği için nakil yapılamadı.
Bir yandan avukatı ve ailesi Abdullah’ın hayati tehlikesinden dolayı cezasını ertelemek için uğraşıyordu. Ailenin tek isteği Abdullah’ın lösemi olduğu süre içinde yanlarında olmasıydı. Abdullah, 18 yaşına girdiğinde Silivri Cezaevi’ne nakledilmişti. Fakat bürokrasi hastalıkla ilgili ağırdan alıyordu. Abdullah’ın ölümüyle sonuçlanan süreç şöyle gelişti:

24 Ağustos 2009: Hastaneye yattı ve lösemi teşhisiyle tedaviye başlandı. 

Şubat 2010: ATK’ya hayati tehlikesi olduğuna dair rapor için başvuruldu. 

15 Haziran: ATK’dan 6 ay sonra gelen raporda “Cezaevinde kalabilir” diyordu. 

18 Haziran: Hastalığı son evreye girince Okmeydanı Hastanesi, Abdullah için “Ölmek üzeredir” diye rapor hazırladı. Ancak bu da Abdullah’ın cezaevinden çıkmasına yetmiyordu. ATK’nın raporu gerekliydi. Okmeydanı Hastanesi’nin raporu hemen Adlı Tıp’a iletildi. 

14 Temmuz: ATK’nın hazırladığı “Cezası ertelenmeli” yönündeki rapor hemen Silivri Cezaevi’ne iletildi.

15 Temmuz: Silivri  Savcılığı Abdullah’ın cezalarını erteledi. Fakat Abdullah için bu da yeterli olmadı. Çünkü Yargıtay’da bekleyen beş dosyası vardı. 

19 Temmuz: Avukatları diğer kesinleşmiş cezaların da ertelenmesi için hemen Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay, 26 Temmuz pazartesi gününe görüşme tarihi verdi. 

21 Temmuz: Akçay, tedavi gördüğü Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayata veda etti. 
Avukatı Fazıl Ahmet Tamer’e göre Yargıtay’daki  işlem bir günde bitebilirdi: “Yargıtay, iki haftada tahliye işlemlerinin gerçekleşebileceğini söyledi. Avukat arkadaşlarımız durumun acil olduğunu söyledi. Bu kez 26 Temmuz’a gün verildi. Halbuki kesinleşen cezalar olsa dahi Abdullah tahliye edilmeliydi. Yargıtay’daki işlemler bir günde bitebilirdi. Aslında en önemli mağduriyet ATK’nın verdiği ilk rapordu. Abdullah’ın ölme riski varken dört ayda karar verip cezaevinde kalmaya elverişli olduğunu belirtti. ATK, cezanın ertelenmesine karar verseydi Abdullah belki de zamanında tahliye olur, tedavi edilebilirdi.”
ATK’nın ‘ölüm sınırına gelmeden bırakmadığı’ yönünde genel bir görüşü olduğunu anlatan avukat Tamer, “Yasalarda ‘ölüm sınırına gelme’ diye bir kavram yok. ATK, bunu yapıyor. Üç ay önce bıraksaydı belki kardeşi ile ilik nakli gerçekleşirdi, hayatını kaybetmezdi” dedi.

‘İnsan hayatı bu kadar ucuz mu’
Oğullarının öldüğü haberini alan Abdullah Akçay’ın annesi Beyrete Akçay ile babası Ahmet Akçay, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne koştu. Konuşmakta güçlük çeken ve gözyaşlarına hâkim olamayan baba Akçay, “Bir yetkili kalmadı dilekçemizi vermediğimiz. Çocuğumu vermediler. Keşke benim çocuğum da evde ölseydi. Kardeşi bile görmedi. Evini görmeden gitti” diyerek oğlu Muhammed Akçay’a sarılıp ağladı.
Anne Akçay ise sinir krizleri geçirdi. Akçay ailesinin fertleri hastane önünde uzun süre gözyaşı döktü. Abdullah Akçay’ın amcası Alaattin Akçay, “Sabah saat 08.30 falandı. Yoğun bakıma kaldırdılar. Sonra ‘Başınız sağolsun vefat etti’ dediler. Biz cenazeyi bile göremiyoruz. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?” dedi.

  • Paylaş:
alternative title

YORUMLAR