Serkan Ocak

Loading

Travel Blog

Bu fareler 'Made in Turkey'

Veteriner hekim Betül Buğdaycı, 'Bir fikrin var mı?' yarışmasını kazandı ve Türkiye'nin ilk özel deney hayvanı üreten laboratuvarını kurdu

12 Temmuz 2010

ANKARA - Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’nde genç öğrencilerden biri hocasını dikkatle dinliyordu. Laboratuvar Hayvanları Bilimi dersinde Türkiye’deki kobay hayvanları anlatılıyordu. Profesör, kobay hayvanı olarak kullanılan farelerin merdiven altında üretildiğini söylerken, bu hayvanların üretiminin mümkün olduğunu ancak büyük yatırım gerektiğini anlattı. Betül Buğdaycı okulun başarılı öğrencilerinden biriydi. Okulda notları diğer öğrencilerce çoğaltılıp onlar üzerinden sınavlara çalışılırdı. Profesörün anlattıklarını dinlerken not almaya kısa bir ara verip, düşündü: Türkiye neden kendi kobay hayvanını üretemesin?
Kafasındaki bu düşünce giderek olgunlaşmaya başladı. Çocukluğundan beri hayvanları çok sevmişti. Hatta bunu bir ‘ideal’ haline getirmiş ve üniversitesi tercihlerini yaparken Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi dışında bir tercih yazmayı bile düşünmemişti. Üniversitede okurken de gönüllü olarak hayvan barınaklarına gidip, aşılama işlemlerine katılıyordu.
Kobay üretme fikri güzeldi ama büyük bir engel vardı: Para. Astsubay bir babanın üç çocuğundan biriydi. ‘Asker çocuğu’ olduğu için ilk ve lise eğitimini başka illerde tamamlamıştı. Annesi ev hanımıydı. Böyle bir laboratuvar kurmak için kaynak bulması kolay değildi. 

Yarışmayı kazandı
2007 yılında ‘umut verici’ bir gelişme oldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) ana sponsorluğunda ve Özyeğin Üniversitesi ile LabX isimli şirket genç girişimcileri desteklemek için ‘Bir fikrin mi var?’ isimli yarışma düzenledi. Buğdaycı ‘kobay projesini’ geliştererek bu yarışma için hazırlanmaya başladı. Yarışmanın sonunda birinci olana 40 bin lira da para ödülü verilecekti. Bu para ilk sermayesi olabilirdi. Ve öyle de oldu. 750 proje arasında Buğdaycı’nınki birinci oldu. 

Direndi kazandı
Yarışmadan 40 bin TL kazandı. Projenin parlak olduğuna kanaat getiren LabX şirketinin ortakları projeyi desteklemeye karar verdi ve sonuçta toplam 200 bin TL’ye Ankara İvedik’te Türkiye’nin ilk Kobay Deney Hayvanları Laboratuarı’nı açtı. TÜBİTAK ’tan da 400 bin TL destek aldı. Yola toplam 600 bin TL’yle çıktılar ancak ancak yeterli gelmedi. Buğdaycı hem iş çevresinden hem bürokratik çevrelerden destek görüyordu. Kimi işadamları projenin önünün açık olduğunu belirterek, ortak olmak istedi. Böylece para akışı sağlandı ve proje yaşama geçti.
Laboratuvar 2008 Eylül’de kuruldu. 14 Şubat 2009 ’da yurtdışından 250 hayvan geldi. Şu anda laboratuvarda 2 bin civarında hayvan bulunuyor. Bu hayvanlar üniversitelere ve tıp merkezlerine satılıyor. “Tüm tüm hocalarım akademisyen olmamı istiyordu” diyen Buğdaycı şunları söyledi: “Ailemizde hiç özel sektörde çalışan yoktu. Bu nedenle ben özel sektörü tercih ettim. Kazandığımız para şirketin kasasına giriyor çünkü Arge çalışmaları için de yatırım gerekiyor. Bu işten çok para kazanmayı amaçlamıyorum. Bunun yapılabileceğini göstermek istedim. Şimdi amacımız Arge çalışmalarıyla alternatif deney yöntemlerini geliştirmek.”

İhtiyaç 100-200 bin arası
Türkiye ’de bir ilk olan laboratuvarın kapısını Radikal’e açan Buğdaycı, şunları anlattı:

Merdiven altında üretim vardı: Türkiye’de kobay hayvanları yurtdışından yüksek maliyete getiriliyor ya da merdiven altında, gazlı bezlerde üretiliyordu. Buna göz yumuluyordu. Türkiye’deki deney hayvanı ihtiyacı Tarım Bakanlığı kaynaklarına göre 100 - 200 bin arasında. Artık Çevre ve Sağlık bakanlıkları devreye girdi. Artık daha titiz davranıyorlar. 

Üç türden 10 türe çıkardık: İlk olarak yurtdışından 250 hayvan ve üç tür gelmişti. Biz şu anda 10 tür üretebiliyoruz. İhtiyaç olduğunda irtibatlı olduğumuz laboratuvarlardan hayvanları getirtiyoruz. Hayvanlar 18 - 50 TL arasında satılıyor. Fare kullanılmasının nedeni genetik olarak insana çok benzemesi.

Her fareye özel ortam: Kafeslerimiz yurtdışından geldi. Saatte 12 kez hava sirkülasyonu yapıyoruz. Tüysüz hayvanlar için oda sıcaklığının 27-28 derece olması gerekiyor. Bazı hayvanlarda 22 derece oluyor. Bu olmazsa hayvanlar ölüyor.

Tüysüz fare ilk kez: Tüysüz fareleri Türkiye’de ilk kez üretiyoruz. Mikroorganizma içermiyorlar. Bağışıklık sistemi yok. Bir tümör hücresi verecekseniz eğer, direnç göstermeden o hücreyi anında alıyor ve tümörlü oluyor. TÜBİTAK, bu konuda destek oldu. Özel kafeslerde bakılıyorlar. Yemleri, suyu, talaşları özel başka bir odada sterile ediliyor. 

Tüp bebek için istendi: Birçok merkez ve üniversiteden talep geliyor. Denenmemiş tüp bebek metodu için bir merkez bizden deney hayvanları istedi. Bu tip çalışmalar için etik kuruldan onay alınıyor. GATA , Hıfzısıhha gibi kurumları anaçlarını bizden alıyor. Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma Uygulama Merkezi ’ne (KÖGEM) deney hayvanları verdik. 

Profesörlere de kurs: Hayvanları kullanacaklara kurs veriyoruz. Aralarında profesörler de var. Deney hayvanını nasıl tutacağını bile bilmeyen hocalar vardı. Enjeksiyondan, hayvanın nasıl tutulduğuna kadar dersler veriliyor. Amaç, hayvanların az acı çekmesi. 

Bazıları zorunlu ölüyor: Çalışmalar tabii ki hayvanların ölmemesi üzerine yapılıyor. Bazen mecburen ölüyor. Yüzde 100 ölmesi gerekiyorsa yüksek dozda anestezi uygulanıyor. 

Araştırmaların önündeki engel kalktı
Hacettepe Ünversitesi Onkoloji Enstitüsi öğretim üyesi Dr. Güneş Esendağlı, üretilen deney hayvanlarını kullanan akademisyenlerden sadece biri. Kanser üzerine araştırmalar yapan Esendağlı, ‘Kobay’la ilgili şu açıklamalarda bulundu:
“Özellikle deneysel kanser modelleriyle çalışıyorum. Yurtdışında çalışmak pahalıya geliyordu. İlk etapta bazı hayvan türlerinin dışında istediğimiz hayvan türlerini talep etme imkânımız doğdu. Eskiden ‘merdiven altı’ denilen etik olmayan şekilde üretimler de oluyordu. Hacettepe’de de üretiyorduk ancak kontrol konusunda personel sıkıntısı yaşıyorduk. Eskiden ihtiyacımız olan beş tür farenin ikisini üretirken artık beşini de bulabiliyoruz. Model çeşitliliği konusundaki sıkıntılar araştırmamızı kısıtlıyordu. Şimdi daha rahat çalışıyoruz. Ben bu hayvanlarda kanserin gelişimini izliyorum. Bir kenser dokusu vererek bir de direkt kanser hücresi vererek gelişimi izliyoruz. Tedavisi için çalışıyoruz. Hücre düzeyinde de yapıyoruz. Ancak organlar arasındaki geçişi izleyemiyoruz. Aynen insanda oluştuğu gibi oluşuyor. Canlı içerisinde biyolojik gelişimi takip ediyoruz.”

  • Paylaş:
alternative title

YORUMLAR